19 Fitnesi

AÅŸağıdaki yazı, Bülent Åžehin Ergüder imzasıyla Aralık 2002 tarihli Haksöz dergisinde “TEPKİSEL SAVRULMANIN İZİNDE… 19 Sınavının Öğrettikleri” baÅŸlığıyla yayımlandığını öğrendiÄŸim makalesine iki yıl ve üç ay sonra verdiÄŸim cevaptır. Bülent Åžahin Ergüder’in makalesinin tamamını sitemizde yayımladığımız için makalesinden kısa alıntılarla yetindik. Genç bir araÅŸtırmacı olan Bülent Åžahin Ergüder’in ÅŸahsı yerine savunduÄŸu inanç, mantalite ve tavra karşı bir cevap olduÄŸu için ismi yerine onun temsil ettiÄŸi ekol olan Kuran + Sünnetçi, kısacası K+S ifadesini kullanacağım. Umarım Bülent kardeÅŸimiz, kozmetik ifadelerle cilalamadığım bu cevabımdaki belirlemelerimi ÅŸahsına yönelik bir eleÅŸtiri olarak deÄŸil, sahip olduÄŸu çeliÅŸkili ve geriletici düşüncelere yönelik dostça bir hatırlatma olarak deÄŸerlendirir.

Fitne Fesat Fanusunun Fitilini Fitleyen Fehl-i Fünnet Fırkasının Figüranlarına

Edip Yüksel (Edip Yuksel)

© 19.org

 

“Oysa Edip Yüksel’in yaklaşımına göre Musa’nın asası sadece müminler arasında bir lüx olmalıydı… Bu yaklaşımın bir baÅŸka tutarsız yanı ise “Tanrısal Ödül” olarak tanımlanan “19 Kodu”nun zaten kabul edilmesi beklenilmeyen insanların kabul etmemesi sebebiyle Åžeytani olmakla itham edilmesidir!”

Kuran’da misyonundan ve mücadelesinden en çok sözedilen peygamber olan Musa, Mısır halkına Allah elçisi olduÄŸunu destekleyen dokuz mucize/delil gösterdi ve o mucizelere raÄŸmen kendisine inanan insanların sayısı çok azdı ve onlar neredeyse tümüyle Yahudilerdi. Musa’ya Mısır’ın yerlileri arasında inananlar yok gibiydi! Kuran 17:59 ayetinde şöyle buyurur:

“Öncekilerin onları yalanlamış olması Bizi ayetler (mucizeler) göndermekten alıkoymadı. ÖrneÄŸin; Semud’a açık bir (mucize) olarak deveyi vermiÅŸtik. Fakat ona haksızlık ettiler. Biz mucizeleri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz.” (17:59).

“Edip Yüksel, ReÅŸad Halife’nin beyanlarına dayanarak bu mucizeyi öğrenen her üç Amerikalıdan birisinin müslüman olduÄŸunu, diÄŸer ikisinin de bu konuda düşünmeye baÅŸladıklarını, bu müjdenin yankılarına pek yakın zamanda dünyanın ÅŸahit olacağını 1988’de iddia etmektedir. ( “Kur’an En Büyük Mucize”, sf.167 )”

O dönemlerde mucizeden farklı bir beklentim vardı. Zamanla bu beklentimin Kuran’a uygun olmadığını öğrendim.

“Kur’an bütünlüğünde mucizelerin karakteristik özelliklerinden birisi tüm insanlara apaçık ÅŸekilde aciz bırakması diÄŸeri de Ana Mesaj’a yönelten bir iÅŸaret taşı olmasıdır. Oysa 19 kodu görünen o ki hesaplamaların ve binbir sayısal manevraların yapıldığı bir alan… Dolayısıyla 19 mucizesi sokaktan geçen bir adama deÄŸil daha elit bir kesime hitap ediyor… “

Allah insanları kapasitelerine göre sorumlu tutar. Ondokuz mucizesi K+S’nin ifade ettiÄŸi gibi elit bir kesime özgü bir bilgi deÄŸildir. Zira 19 sisteminin tanımı, amacı ve örnekleri, cebindeki parayı saymasını bilen, atılan yüz yazı turadan doksan beÅŸi yazı gelince hileden şüphelenebilecek kadar zekası olan her insanın rahatlıkla kavrayacağı örneklere de sahiptir. Kurandaki 19 kodlu matematiksel sistem, bir ilkokul mezununun bile rahatlıkla anlayabileceÄŸi çok bedihi ve çok basit örneklerden baÅŸlar ve bir matematik profesörünün tüm mesaisini alabilecek kompleks parametrelere uzanır. Basit örnekleri anlayan bir insan, bilgi, ilgi ve anlayış kapasitesi elverdiÄŸi düzeye kadar 19 sistemine tanık olur. Kendisini aÅŸan örnekleri görünce inkar etmez ve etmemeli. Zira anladıkları anlamadıklarına tanık olmuÅŸtur. Bildiklerini politik endiÅŸelerle gizlediklerine tanık olduÄŸum insanları eleÅŸtirme hakkım olduÄŸuna inanıyorum. Ben YaÅŸar’ı ve Adnan’ı, onlarla ÅŸahsen tanışan, ve onların bu konudaki bilgi ve zaaflarını bilen birisi olarak eleÅŸtiriyorum.

Numeroloji ve Nusemantik

“Oysa Numerolojinin temel mantığı sayılar ile ilgili oldukları harf ya da metinler arasında baÄŸlar kurma, anlamlar yorumlar çıkarabilmektir. Sayın Yüksel’in safsata dediÄŸi yöntemi aynı kitabın ilerleyen sayfalarında kendisi yapması ise dikkat çekici bir tutarsızlık örneÄŸidir…. “

“Edip Bey ne hikmetse kendi tanımlamasına göre Hadisçi Sünnetçi ÅŸeytani öğretiye uyan Nevfel’in bu numerolojik yorumlarına hiç deÄŸinmeden (örneÄŸin Muhammed (as) ile ilgili sayımları zorla uydurmaya hiç deÄŸinmeden.) Gün, Ay gibi ayetlerdeki kelime sayımlarını Matematiksel koda bir ön hazırlık olarak takdim eder. Oysa dikkatlice incelendiÄŸinde görülecektir ki Kur’an’daki kelime tekrarları istenilen sayılara tutturulmak için bazen sayılacak bazen sayılmayacaktır! “

Ben Newfel’in çalışmalarını 1980′lerde Çanakkale E-Tipi cezaevinde mahpusken öğrendim ve o kitapta verilen bazı örneklerin objektif matematiksel gerçekler olduÄŸunu, bazılarının ise zorlama olduÄŸunu gördüm. Kuran’da sınanabilen ve yanlışlanabilen objektif gözlemler olduklarına kanaat getirdiÄŸim ve ilginç bulduÄŸum bazı örnekleri Kuran En Büyük Mucize ve daha sonra Kuran Görülen Mucize, ve en son olarak da Üzerinde 19 Var adlı kitaparımda yer verdim.

Ben Gün kelimesinin tekil ve bitiÅŸik ekler olmadan yalın olarak geçiÅŸ sayısının 365, Gün kelimesinin çoÄŸullarının ikili kip hariç 27, ikili kip dahil 30, Gün kelimesinin tüm türev ve formlarının geçiÅŸ sayısının 475 (19×25), zaman birimi olan Ay kelimesinin tekil olarak geçiÅŸ sayısının 12, ve buna benzer nice örneÄŸi rastlantı olarak göremiyorum. Nitekim, 19 sisteminin keÅŸfinden önce yayımlanmış kaç kitapta rastlantı olarak SADECE bu örnekleri bulabilirsiniz? Bunlar herhangi bir sayı deÄŸil, kelimelerin anlamlarıyla uyuÅŸan en anlamlı sayılardır. Nitekim, sayı ve anlamın kesiÅŸtiÄŸi bu özelliÄŸi number ve semantik kelimelerinin birleÅŸimi olarak “nusemantic” diye adlandırıyorum.

19 sayısından zebralar gibi kaçan Amerikalı bir Sünni ile bu konuda yaptığım uzun bir tartışma bu gerçeği delilleriyle ortaya koyuyor. Bu tartışmada sozkonusu Sünninin iddilarını çürüttüğüm gibi o tartışma vesilesiyle yaptığım araştırmada yeni bilgiler edindiydim. Bu tartışmayı www.yuksel.org sitesinin RELIGION bölümünde 365 Days başlığı altında bulabilirsin.

“Nevfel gibi samimi ama yanlış bir metodla Kur’an’ın mucizeliÄŸini diÄŸer insanlara ispatlamaya çalışan kimselerin kafalarındaki tezi doÄŸrulatmak için yaptıkları zorlamalarda bulunmak Resul (a) döneminde uÄŸraşılmayan iÅŸlerle uÄŸraşıp esas mesajı ikinci plan atmayı ve bu ayrıntılarla ana mesajı ipotek almayı beraberinde getirecektir.”

Allah’ın kıyamete kadar gelecek kuÅŸaklara gönderdiÄŸi ve “gaybin haberleri” diye tanımladığı mesajını, o mesajı ulaÅŸtıran bir insan olan elçinin (postacının) bilgisiyle sınırlayan bir kafa, ne Allah’ın gücünü, ne hikmetini, ne de O’nun mesajının içerdiÄŸi çaÄŸlarüstü bilgiyi takdir edememiÅŸtir. Mükemmel ve Hakim olan ilahi bir sözü bizim gibi bir beÅŸer olan bir elçinin 1400 yıl önceki bilgisiyle sınırlamak mesajı deÄŸil postacıyı, Hakim ve Habir olanın bilgisini deÄŸil, bir insanın bilgisini, Rabbi deÄŸil onun kulu ve kölesini ön plana çıkarmaktır. Kuran hiçbir ayetinde Kuran bilgisini Muhammed ile sınırlandırmıyor. Aksine, anlamı geleneksel olarak saptırılan 3:7 ayetinde müteÅŸabih (çok anlamlı) ifadeler dahil tüm Kuran’ın “ilimde derinleÅŸen” kiÅŸilere açık olduÄŸunu bildiriyor. Kuran’ın Tanrısal ve evrensel bilgisini bindörtyüz yıl önce Arabistan’da yaÅŸayan ve “mesajı tebliÄŸ etmekten baÅŸka bir görevinin bulunmadığı” defalarca hatırlatılan ölmüş, yani artık dünyada yaÅŸamıyan bir elçinin anlayışına veya uygulamasına ipotek etmek, hem Allah’a ve hem elçisine ihanet etmektir.

Kendisinden ayetler (mucize ve deliller) isteyen inkarcılara elçinin, “Gayb Allah’ındır. Bekleyin; ben de sizinle birlikte bekliyorum” (10:20) demesini isteyen bir kitabı nasıl da Muhammed’in bilgisi ve zamanıyla kısıtlayabilirsin? “Bu, tüm dünyaya bir mesajdır. Ve onun haberlerini bir süre sonra öğreneceksiniz.” (38:87-88) ayetindeki “süreyi” hangi bilgi ve otorite ile 1400 yıl önce ile sınırlayabiliyorsun? “Onun gerçek olduÄŸu onlara apaçık oluncaya kadar onlara, ufuklarda ve kendi içlerinde ayetlerimizi (mucize ve kanıtlarımızı) gösterecegiz. Rabbinin her ÅŸeye tanık olması yetmez mi?” (41:53) sorusuna raÄŸmen hangi cüretle bu tanıklğı görmezlikten gelebiyorsun? Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduÄŸunu ileri sürenlere verilen “Onu, göklerin ve yerin GİZEMLERİNİ bilen indirdi. O, Bağışlayandır, Rahimdir” (25:6) ayetinde gizemli bir ifadeyle haber verilen rahmete karşı nasıl da nankör bir tavır gösterebilirsin?

Kuran’ın tanımladığı müslüman tipi elçileri maymunlar gibi taklit eden bir Sünnetçi tipi deÄŸildir. SünnetçiliÄŸin tüm kombinesyonları ve ifrat-tefrit bahanesiyle uydurulan sandöviç formülleri dahil. Kuran’ın tanımladığı müslüman tipi aklını ve duyu organlarını kullanan, sorgulayan ve irdeleyen bir tiptir (17:36). Müslümanlar, “yerin ve göklerin yaratılışında, gece ile gündüzün deÄŸiÅŸmesinde ayetler (deliller)” (2:164; 3:190) çıkarsayabilen rasyonel kiÅŸilerdir.

“Yerin ve göğün neresinde ‘Bizi Allah yarattı?’ diye AÇIKÇA yazılıdır?” diye soran ve böylece Allah’ın ayetlerine karşı nankörlük gösteren ateistler ile, “Kuran’ın neresinde ’19 Kuranin sure, cümle, sözcük, ve harflerini ilgilendiren bir matematiksel sistemdir’ diye AÇIKÇA yazılıdır?” diye soran ve 74′uncu surede bildirilen “büyüklerden birisi”ni nankörce inkar edenler arasında aklı kullanmama açısından hiçbir fark yoktur. Evren kitabının satır aralarında Allah’ın ayetlerini görebilen bir insan Kuran adlı kitabının satır aralarında da Allah’ın ayetlerini görebilmeli. Hele, bu sözlü ayetler belirlenen zamanda seçilmiÅŸ bir kiÅŸi yoluyla gaybi bir haber olarak tecelli ettikten ve ayan beyan olup satır aralarını aşıp Kuran’ın harf, kelime, cümle, ve surelerinde güneÅŸ gibi parladıktan sonra onu görmemekte inat edenler ve gözlerini kapayıp ona savaÅŸ açanlar akıllarını kullananlar sınıfına giremezler.

Kuran’ın matematiksel niteliÄŸinden gocunmak Allah’ı hakkıyla takdir edememenin bir göstergesidir. Muhammed’e verilen tek AYETIN (mucizenin) Kuran’ın bizzat kendisi olduÄŸu Allah tarafından ilan edilmesine raÄŸmen (29:50-511), tümüyle subjektif ve keyfi olan “edebi mucize” iddialarına pek tepki göstermeyen, ama sıra evrenin yaratılış dili olan matematiÄŸe gelince birden bire bunu mesajı ikinci plana atmak olarak suçlayanlar Allah’ın ayetlerine karşı savaÅŸ açtıklarının bilincinde olmayacak kadar cahil veya inatçıdırlar.

“Kelime geçiÅŸ sayıları ve kelimelerin anlamları arasında baÄŸ kurma giriÅŸiminin numerolojinin bir yöntemi olduÄŸunu hem kendisi söyleyip hem de safsata diyen bir yazarın tutarlı olması beklenemez elbette… “

K+S numerlojiden neyi kastettiÄŸimi anlamamış olabilir. Anlamadığı nice ÅŸeyin arasında bu pek önemli deÄŸil. EÄŸer numeroloji K+S’nin tanımladığı gibi “kelime geçiÅŸ sayıları ve kelimelerin anlamları arasında baÄŸ kurma giriÅŸimiyse” numeroloji akıllarını kullanan ve düşünen insanların bir eylemidir. O zaman ben onun tanımladığı numeroloji ile uÄŸraÅŸmayı kutsal bir görev olarak biliyorum.

Kelimeler ile sayılar arasında bir iliÅŸki varsa ve bu iliÅŸki birileri yoluyla ifÅŸa edilmiÅŸse bu iliÅŸkiyi görmek ve takdir etmek Kuran’a muhatap bir müminin görevidir. Ayrıca böyle bir iliÅŸki, tefekkür eden, düşünen, akleden bir toplum için mesaj içinde bir mesajdır; nur içinde bir nurdur; Kuran içinde bir zikirdir; ayet içinde bir ayettir (21:2; 26:5; 24:35; 38:1; 27:93; 41:53). İlgi yoksa, böyle bir ilgi kurmak kuÅŸkusuz hayalciliktir. Anladığım kadarıyla K+S: “Kelime anlamları ile sayılar arasında ilgi olamaz. Kim böyle bir ilgi ararsa batıl ile uÄŸraşır” diyor. Böyle bir karara, hem de Allah adına böyle kesin ve peÅŸin bir karara ulaÅŸmasının delili nedir? Kuran’ın hangi ayeti böyle bir iliÅŸkinin veya bağın olamıyacağını bildiriyor? Kendi cehalet ve baÄŸnazlığını baÅŸkalarının ufku, bilgisi ve tanıklığı için bir ölçü ve sınır olarak ilan etme cesaretini nereden buluyor? Üstelik Allah’ın rahmetini sınırlamayı hiç bir delili olmadan Kuran adına yapmaya nasıl cüret edebiliyor?

Demek istediÄŸim ÅŸu: İliÅŸki olarak sunduklarımızın mantıksal veya metinsel yönden doÄŸru veya yeterli olmadığını ileri sürebilir ve tartışabilirsiniz ama “Kuran’da kelimeler ve sayılar arasında iliÅŸki yoktur; olamaz” diye peÅŸin bir kural ile kestirip atamazsınız. Böyle bir iddiayı yapabilmeniz için ya Kuran’dan delil getirmeniz ya da Kuran’daki tüm kelimelerin olası tüm matematiksel iliÅŸkilerini tek tek inceleyip bunların anlamsız olduÄŸunu ortaya koymanız gerekir. Birincisine deliliniz olmadığını ve hatta Allah’ın herÅŸeyi birbir saydığını, Allah’in sıfatlarından birinin Seriul Hisab (hızlı sorgulayan ve hızlı hesaplayan) olduÄŸunu biliyoruz. İkincisi için ise binlerce yıl ve binlerce cilt kitap yazmaya ihtiyaç var ki buna kudretiniz yok.

Yüzlerce örnekten sadece bir örnek vereyim: Kuran’da AMeNe (inandı) kökünün tüm türevleri 811 kez geçer. Bu kelimenin karşıtı olarak kullanılan KeFeRe (nankör oldu; inkar etti) kökünün tüm turevleri ise 697 kez geçer. Bu iki sayı arasındaki farkın 114 olduÄŸunu görmek ve bu farkın114 sureye sahip olan Kuran’a bir iÅŸaret olduÄŸunu düşünmek neden kınanan bir tavır olsun? Mesajını hem insanların uydurduÄŸu dille veren bir Allah neden kendi sanatının dili olan matematiksel iliÅŸkilerle de pekiÅŸtirmesin ve zenginleÅŸtirmesin bu mesajı?

Allah’ın kitabında vadedilen hesaba inanmayanlar ahiret gününde hesaba çekilecektir. Allah’ın müminlerin inancını güçlendirmek için ortaya çıkardığı mucizelere tanık olmayı hakketmeyenler kuÅŸkusuz bu ayetlerin mesajını da anlayamıyacaklardır; zira onlar ile Kuran arasında bir engel vardir:

“Senden önce elçiler gönderdik ve onlara eÅŸler ve çocuklar verdik. ALLAH’ın izni olmadan hiç bir elçi bir mucize getiremez. Her dönemin bir yazgısı vardır. ALLAH dilediÄŸini siler, dilediÄŸini bırakır. Ana Kitap O’nun yanındadır. Onlara söz verilenlerin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da, sana düşen görev bildirmektir. Hesap ise bize düşer.” (13:38-40).

“Kendilerine söz verilen ÅŸeyi gördüklerinde kimin yardımcısının güçsüz ve sayıca az olduÄŸunu görecekler. De ki: “Size söz verilen yakın mıdır yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi belirlemiÅŸtir bilmiyorum”. O geleceÄŸi bilendir; ve O sırrını hiç kimseye göstermez. Ancak seçtiÄŸi bir elçi hariç; nitekim O, o elçiden önceye ve sonraya ait bir gözlem sunar. Böylece, elçilerin Rab’lerinin mesajını ilettikleri ortaya çıksın. O onların yaptıklarını tümüyle kuÅŸatmıştır ve herÅŸeyi sayı olarak hesaplamıştır.” (72:24-28).

Bezirgan diyor ki!

“Oysa Kur’an metninin matematiksel yapısı inceleyen bir araÅŸtırmacı kendisini kendi alanının mahkumu etmeden ve metni edilgen kılmadan da araÅŸtırmasını yapabilir. Ancak araÅŸtırmasını kendi tezini mutlak doÄŸru öncülüyle metne dayattığında problemler ortaya çıkmaktadır. Bu konuda örnek bir davranış sergileyen mühendis Mehdi Bazergan, Kur’an’ın kelime uzunlukları ve iniÅŸ sırası arasındaki bağıntıyı içeren matematiksel nüzul teziyle ilgili araÅŸtırmalarında bu hataya dikkat çekmiÅŸtir. Bazergan öncelikle kendi tutarlılığı ve ahlakiliÄŸi için ÅŸu düşüncelere sahiptir:”

“”… Kur’an-ı Kerim’in ayetleri, fabrikaların özel ve çeÅŸitli hesaplamalar sonucu tasarlanmış kalıplarına dökülmüş deÄŸillerdir.” (Mehdi Bazergan, Kur’an’ın Nüzul Süreci, Fecr Yay. Sf.53-55) “

Bezirgan’ın o kitabı yıllardır bende var ve takdir ettiÄŸim bir çalışmadır. Ancak Bezirgan amca böyle söyledi diye bir iddiayı kabul etmem. Bezirgan, son cümlesindeki iddiası için ne delil ileri sürüyor? Tümüyle kiÅŸisel bir kanaat. Kuran’daki sayısal sistemin keÅŸfinden önce ileri sürülmüş cüretli ve haddini aÅŸan bir ifade. Kimbilir, eÄŸer Bezergan 19 sistemini öğrenseydi Kuran hakkındaki o iddiasının cehaletinin bir ürünü olduÄŸunu kabul ve ilan edecekti. Bezirgan veya Mezirgan, Edip veya Medip farketmez. İsimlere, şöhretlere, iltifat etmemeliyiz. Benim için, senin için önemli olan hakkın ne olduÄŸu veya Hak’kın ne buyurduÄŸu olmalı. Bezirgan’ın bu iddiasını destekleyebilecek Kuransal bir delile, mantıksal veya deneysel bir tartışmaya sahip mi K+S? Yoksa, böylesine bir alıntılama ile hiçbirÅŸeyi isbat edilemez. Alıntı Ayetullah’tan, Einstein’den, veya “büyük ehli sünnet alimi” babamdan bile olsa, farketmez!

Ebced sayı sistemi

““Sadece Kur’an!” sloganıyla bilgi kaynağı olarak sadece Kur’an ayetlerini kabul eden bir zihniyetin tarihsel süreç içinde edebi bir kolaylık amacıyla üretilmiÅŸ insani bir metodu delil kabul etmesini de bir iç-çeliÅŸki olarak deÄŸerlendirmek zorundayız. Harflerin sayısal deÄŸeri gibi daha masum bir açıklamayla kullanılan Ebced sisteminin ne kadar nesnel gerçekliÄŸi olduÄŸunu ise Ebcedin tarihine baktığımızda göreceÄŸiz: …. İşin ilginç yanı ise bu sistemin günümüzdeki verileri de Hz. Peygamber sonrası yeni bir metoda dönüştürülmüştür. Tüm bu tarihsel süreç Kur’an Arapçasıyla günümüzdeki Ebced sayı deÄŸerleri arasında hiçbir ilginin olmadığını gösterir.”

Matematik tarihi alanında ÅŸu ana kadar yazılan en esaslı çalışma olarak tanınan, 2000 yılında yayımlanan İnglizce nüshasını kütüphanemde bulundurduÄŸum ve çok sevdiÄŸim bir kitaptan alıntılar yapılması hoÅŸuma gitti; ama o kitabı Ebjed sistemine karşı kullanılması sürpriz oldu. Kitabı daha önce okuduÄŸum için K+S’nin yaptığı alıntıları ve yorumları okuyunca acaba aynı kitap mı diye kuÅŸkulandım bir süre.

K+S’nin Georges Ifrah’nın “The Universal History of Numbers” (Sayıların Evrensel Tarihi) adlı kitabından yaptığı alıntılar ve onlara dayanarak yaptığı yorumlar, bir kitaptaki bilgi ve iddiaların kırpılmış alıntılar yoluyla nasıl çarpıtılabileceÄŸine, o kitapta ifade edilenlerin nasıl yükseksen derece zıddına çevrildiÄŸine klasik bir örnektir. Bu çarpıtmayı bile bile yapmamışsa, o zaman 19 sayısına savaÅŸ açarken mahkumu olduÄŸu fitnedeki ateÅŸin dumanından dolayi basireti kapanmış ve alıntıda bulunduÄŸu kitabı tersinden okumuÅŸtur. “SarhoÅŸken namaza yaklaÅŸmayın” ayetini kırpıp “namaza yaklaÅŸmayın” olarak alıntılayan bir bektaÅŸiden farksız davranmıştır.

Yanımda Türkçe çevirisi olmadığı için sözkonusu kitabın İnglizce orijinalinin 19′uncu Bölümünden bazı alıntıları Türkçe’ye çevirip bilginize sunuyorum.:

“Arap yazısı eski Arami yazısından türediÄŸi için Arap alfabesinde yirmi iki batılı Sami harfi bulmayı umuyoruz; hem de aynı sıralamada. Peki, Sami harflerinin geleneksel sıralaması Arapça’da nasıl deÄŸiÅŸti? Cevap onların sayıları yazış sistemlerinin tarihinde yatıyor.”

“Araplar, alfabelerinin her harfine karşılık gelen bir sayısal notasyonu kullanarak alfabelerindeki her harf belli birsayısal deÄŸer vermiÅŸlerdi (Fig 19.3); F. Woepke’ye göre onlar “[Bu sistemin] özgün ve kendi seçimleriyle oluÅŸturulduÄŸunu kabul etmiÅŸlerdir.”

“Bunu, ‘harfler yoluyla toplamlar’ anlamına gelebilecek huruf al jumal diye adlandırırlar.”

“Bu nedenle, ilk yirmi iki harfin Araplarca alfabetik numaralama olarak kullanılması adetinin, Yahudiler ve Suriyeli Hristiyanlara öykünülmesi sonucu (400′ün altındaki sayılar); ve geri kalan altısının da Yunan örneÄŸine göre olduÄŸunu (400′den 1000′e kadar olan deÄŸerler) girdiÄŸi sonucuna ulaÅŸabiliriz.”

“Ondan sonra herÅŸey netleÅŸir. Miras olarak aldıkları batılı Sami alfabesine altı harf ekledikten sonra, harflerin geleneksel sıralamasını koruyarak alfabetik numaralama sistemi oluÅŸturduktan sonra, yedinci ve sekizinci yüzyıl Arap gramercileri, görünürde eÄŸitim amacıyla, birbirine grafik olarak benzeyen harfleri biraraya getirerek harflerin sıralamasını tümüyle deÄŸiÅŸtirdiler. Bu dönemde bu gramerciler “Yahudi ve Hristiyan araÅŸtırmalarının yeÅŸerdiÄŸi Mezopotamya civarında Yunan etkisi altında çalıştılar” (M: Cohen).

“Bu açıkça gösteriyor ki, Ebeced (veya aksanına göre Ebced, Ebuced, Aboced, vs) olarak telaffuz edilen “ABC” sıralaması, ki bazan Arap alfabesindeki harf sıralamasını düzenler, ne fonetik deÄŸerlerine ne de grafik biçimlerine; ancak doÄŸu Arap sistemine göre onların sıralamadaki sayısal deÄŸerlerine karşılık gelir (Fig. 19.4).

“Öte yandan, bu [ebced]sıralaması sadece Yahudilerde deÄŸil, aynı zamanda tüm kuzeybatı Samilerinde, hatta Yunan, Etruscans (?) ve Ermenilerdahil nice uygarlıklarda mevcuttur. Bu çok eski bir sıralama sistemidir, Araplardan yirmi yüzyıl önce, Ugarit halkı buna aÅŸina idiler.”

“Ne var ki, diÄŸer Sami dilleri hakkında bilgileri olmadığından, Araplar kavramadıkları bir gelenekle kendilerine gelen ebced sıralaması için baÅŸka açıklamalar aradılar. Bu konuda önerdikleri en güzel açıklama, ilginç olmasına raÄŸmen, tamamıyla bir efsanedir. Bazılarına göre, altı Medyen kralı Arapça harfleri kendi isimlerine göre sıraladılar. Bir baÅŸka geleneÄŸe göre, bu mnemoniclerin (ezberlemeyi kolaylaÅŸtırıcı ifadelerin) ilk altısı altı ÅŸeytanın ismidir. Üçüncü geleneÄŸe göre, haftanın günlerin isimleriydiler. . . . Yine de, bu efsanelerin arasından ilginç bir detayı öğrenebiliriz. Medyen’in altı kralından biri diÄŸerleri üzerinde egemenliÄŸe sahipti (ra’isuhum): bu Kalaman idi, ki Latince elementa ile bir iliÅŸkiye sahip olabilir. Kuzey Afrika’da, bucadi sıfatı hala acemi, yeni baÅŸlayan anlamına yani hala ABC’de olan biri için kullanılır” [G.S. Colin].

Görüldüğü gibi, Ifrah K+S’nin iddia ettiklerinin tam tersini yazıyor. Arap alfabesi ve Ebced sistemi Kuran’ın vahyinden yüzyıllarca öncesine dayanır. Bunun Yahudilerden alınma olduÄŸu iddiası tartışılabilir, zira hem Ibranice hem Arapça ortak bir ana dil köküne sahip kardeÅŸ dillerdir. Arapça alfabesinin ve sayı sisteminin Ibranice’den doÄŸduÄŸunu ileri sürmek İbrahim’in Yahudi olduÄŸunu ileri süren mantaliteye benziyor. Bu yorum hariç, Ifrah’ın iddiaları tarihi dokumanlar ve diÄŸer tarihçiler tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Kuran’ın vahyedildiÄŸi dönemde Araplar Ebced alfabesini ve sayı sistemini kullanıyorlardı. Daha sonra bu orijinal sistem yedinci ve sekizinci yüzyıllarda Emeviler döneminde her nedense deÄŸiÅŸtirilmiÅŸtir. Bunun deÄŸiÅŸtirmenin sebebi olarak ileri sürülen harfleri öğretme kolaylığı olabilir; ama Kuran döneminde kullanılan bir sayı sistemini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ oldular. Bu, aslında Kuran’ın bilgisine karşı yapılan bir ihanet idi. Her ne hikmetse bizim sünnetçi K+S, bu bidate sahip çıkıyor ve Kuran döneminde kullanıldığı tarihi delillerle isbat edilmiÅŸ olan Ebced sistemini Kuran’da aradığımız için bizi bidat çıkarmakla suçlayabiliyor. Kuran, döneminde İNSANLARIN ÜRÜNÜ OLAN Arap dilini kullandıysa, aynı dönemde aynı insanlarca kullanılan bir sayı sistemini de kullanmış olmasından daha makul ne olabilir? Nitekim, 19 sistemi yoluyla Allah’in isimleri üzerinde yaptığımız incelemeler Kuran’ın ebced sayı sistemini kullandığını konuya ideolojik bir baÄŸnazlıkla yaklaÅŸmayan herkese kanıtlamış bulunuyor.

Kuran ayetlerini muskaya çevirip suistimal eden sahtekar dinadamları ve üfürükçüler Ebced sistemini de suistimal etmiÅŸlerdir. Ama, Ebced sisteminin Emevi kralı Mervan döneminde deÄŸiÅŸtirilmesinden sonra Ebced sistemi hakkında uydurulan cahili efsaneleri ve palavraları ciddiye alan, ve o hikayeleri kullanarak Ebced sistemini bir hurafe olarak göstermek cehaletin bir ürünü deÄŸilse fitnenin bir ürünüdür. Kuran’ın vahyi döneminde peygamber baÅŸta olmak üzere tüm müslümanların bilip kullandığı bir yazı ve sayı sistemini “peygamber sünnetine tabi olma” bahanesiyle reddetmek ve sapıklık olarak nitelemek anlaşılır bir tavır deÄŸildir.

Daha sonra İslam Ansiklopedisinden bir alıntı yapan K+S ne hikmetse yaptığı alıntıyla yüzde yüz çelişen bir yorumla başlıyor.

“İşin ilginç yanı ise bu sistemin günümüzdeki verileri de Hz. Peygamber sonrası yeni bir metoda dönüştürülmüştür. Tüm bu tarihsel süreç Kur’an Arapçasıyla günümüzdeki Ebced sayı deÄŸerleri arasında hiçbir ilginin olmadığını gösterir. Çünkü:

““Hz. Peygamber devrinde de kullanılan ebced tertibi, Emevi Halifesi Abdülmelik Bin Mervan zamanında (685-705) deÄŸiÅŸtirilerek yerine Nasr bin Asım ile Yahya bin Yamer el-Udvani’nin hazırladıkları birbirine benzer harflerin ard arda sıralanması esasına dayanan bugunkü “huruf’ül heca” tertibi getirilmiÅŸtir.”(Ahmed Åževki en-Neccar, s.161’den TDV. İslam Ansiklopedisi, “EBCED” maddesi, Cilt-10, sf.68)”

Tarihçiler bildiÄŸimiz Ebced sayı sisteminin Muhammed peygamber döneminde kullanılan sistem olduÄŸu konusunda muttefikler ve nitekim K+S’nin alıntıladığı bölüm bunu sorgulamıyor. Ifrah’nın da ifade ettiÄŸi gibi, Muhammed peygamber döneminde aynı zamanda bir sayı sistemi olarak kullanılan Ebced sistemi Emeviler döneminde terkedilmiÅŸ ve yerine bugün kullanılan alfabe sıralaması kabul edilmiÅŸtir. Kurani sistem olan Ebjed, maalesef böylece sahtekarlara, üfürükçülere, hadisçi sünnetçi hurafe kitaplarına bırakılmıştır. Ondokuz sistemi, nihayet yaklaşık 14 yüzyıl sonra bu sistemi getirmiÅŸ ve peygamber döneminde kullanıldığı amacıyla tekrar gündeme getirmiÅŸtir.

İnkar için bahaneler, bahaneler ve 365 güne karşı 6 saat!

Boş saksıya tersinden bakan uyurgezerler saksının hem ağzı hem dibi olmadığını sanabilirler. K+S maalesef boş saksıya tersinden bakan ve saksının ağzını ve dibini inkar eden bir antika saksı yorumcusudur.

“Edip Yüksel’in düşünce dünyasının iki temeli bulunmaktadır. Bunun en önemli ve temel maddesi “19 Mucizesi” iken ikincisi ve müslümanlardan toplumsal ve itikadi anlamda temel ayrışmasına sebep olan “Kur’an, Tüm Kur’an, BaÅŸka ÅŸey degil sadece Kur’an!” olarak ta sloganlaÅŸtırdığı 1 Temmuz 1986’dan sonra savunmaya baÅŸladığı görüştür. (Sakıncalı Yazılar, Taha Yay. Sf.7) Edip Yüksel’in öğretmeni Rashad Khalifa’dan geliÅŸtirerek ve evrimleÅŸtirerek sunduÄŸu “19 Mucizesi” iddiası ile sünnetin dinsel bir gereklilik olarak rededilmesi gerektiÄŸi iddiası arasında ne gibi bir baÄŸ vardır? Edip Yüksel bizlere 19 Mucizesi bulguları olarak sunduÄŸu sonuçlarda sünnetin inkar edilmesiyle ilgili bir tek bilgi sunması kendisinin tutarlılığı açısından yeterli olacaktır. Oysa Edip Yüksel 19 mucizesini inkar edenlerin sünnet öğretisi yüzünden inkar ettiklerini belirtmektedir. … Nitekim sünneti inkar eden bir kiÅŸi 19’u kabul etmeyebilir. ( Yazar Serhat Hızlı örneÄŸinde olduÄŸu gibi.) ya da Hadisçi, Sünnetçi bir kiÅŸi 19’u benimseyebilir.(Bahaeddin SaÄŸlam örneÄŸinde olduÄŸu gibi.).”

19 Sistemine tanık olanların büyük kısmının hadis ve sünneti Kuran’a ortak koÅŸmadığını ve 19 sistemine en büyük düşmanlığı duyanların hadis ve sünnet izleyicileri olduÄŸu hala gerçekliÄŸini koruyan bir olaydır. İstisnalar bu iliÅŸkiyi deÄŸiÅŸtirmez. Aslında, bunların istisna olup olmadığı bile kuÅŸkuludur. K+S’nin mantalite problemini birkaç örneÄŸe karşı K+S’nin vereceÄŸini beklediÄŸim cevabıyla açıklayayım:

İddia: “Kuran’a inananlar muvahhit olurlar.”

K+S: “Yanlış. ÖrneÄŸin, Kuran’a inanan falanca ÅŸeyh ve müritleri türbelerden yardım istiyorlar. Ayrıca, Kuran’a inanmadığı halde muvahhit olanlar da var.”

İddia: “Bir binanın beÅŸinci katından atlamak tehlikelidir.”

K+S: “Yanlış, falanca beÅŸinci kattan atladı ve burnu bile kanamadı. Ayrıca, filanca hiçbir yerden atlamadı; ama sokakta yürürken kalp krizi geçirip öldü.”

K+S’ye biraz mantık ve felsefe dersleri almasını tavsiye edersem bir yararı olur mu?

“19 kodunun 1974’te bulunduÄŸunu bunun da ilahi bir iÅŸaret olduÄŸunu savunmaktadırlar. 19×74=1406 deniyor. Peki neye göre 1406? Hicrete göre mi? neden Vahyin ilk iniÅŸ tarihi ya da 74.surenin iniÅŸ tarihine göre deÄŸil? Bu soru elbette kurguyu oluÅŸtururken iÅŸine gelenin malzeme yapılmasını ortaya koyuyor. 19 ve 74 = 1974 Bu Matematiksel bir ifade mi? Mesela neden 74 ve 19= 7419 deÄŸil?”

MüthiÅŸ bir gaybi tecelliyi basit birkaç soruyla geçiÅŸtirmek istiyor K+S. 19 sayısı ve amacı ismi GİZLENEN olan 74′üncü surede geçer ve bu iki sayının çarpımı 1406 olup Kuran’ın ve büyük olasılıkla 74′üncü surenin vahiy tarihi olan miladi 610 yılından itibaren kameri yılların sayısını vermektedir. Kuranla ilgili bir sırrın ortaya çıkması tarihinin Kuran’ın ve o sırrı bildiren surenin iniÅŸ tarihiyle endeksli olmasından daha makul bir ÅŸey olamaz. Nitekim, K+S bunu daha makul buluyor; ama fitneyle kafası karışık olduÄŸu için makul gördüğü ÅŸeye de karşı çıkıyor. Bu iki sayının yanyana konmasıyla elde edilen iki seçenekten biri olan 1974 tarihinin sırrın keÅŸfediliÅŸ tarihini dünyada en çok kullanılan miladi takvimle vermesi üzerinde biraz düşünmek yerine, K+S 7419 sayısını soruyor. O tarihe kadar dünyanın sonu gelmezse o tarihte neler olacağını bilmiyorum. Ancak, ÅŸunu biliyorum: tarih boyunca en büyük mucizelere tanık olan tüm inkarcılar tanık oldukları büyük ayetleri inkar etmek için bahaneler aramışlardır. K+S geçmiÅŸ inkarcılarla aynı kafaya sahip.

Daha önce bir kitabımda anlatmıştım. 19 mucizesine eleÅŸtiri yönelten dünyadaki birçok dinadamı ve yazarın içinde, klasik eserlere olan vukufiyeti, mühendislikten gelme titizliÄŸi ve yazarlık yaparak cilaladığı güçlü ifade yeteneÄŸiyle en baÅŸta yer aldığına inandığım Hikmez Zeyveli ile Beyan Yayınlarında 1987 yılında bir grup yazar ve yayıncının önünde Kuran’ın matematiksel mucizesini tartışıyorduk. Bir ara, gün kelimesinin tekil ve yalın halinin Kuran’da tam olarak 365 kez geçtiÄŸi bilgisini paylaşıyordum oradakilerle. Zeyveli, bu gözlemi daha önce kontrol ettiÄŸi için biliyordu. Bazi cahillerin yönelttiÄŸi “niye Kameri yıldaki günlerin sayısı olan 354 kez deÄŸil?” sorusunu yöneltmedi. Zira gün ve yıl olayının ay ile iliÅŸkili bir astronomik olay deÄŸil, dünya ile güneÅŸ arasındaki iliÅŸkiden doÄŸan bir astronomik olay olduÄŸunu biliyordu. Ama, orada herkesin önünde inkarını savunma zorunluluÄŸu hissetti: “Edip bir yılda 356 gün ve 6 saat var; 6 saat nerede?” diye sormuÅŸtu. Bu soruyu ciddi mi sormuÅŸtu, yoksa aklınca dalga mi geçiyordu bilmiyorum. Farketmez. Ben de ona: “Altı saat, senin gibi inkarcıların mucizeyi inkar edebilmeleri için sığınmaları için hazırlanan bir süredir.” Bu bilgili ve yetenekli bilimadamı, maalesef içine düştüğü nankörlük fitnesi yüzünden Kuran’da Gün kelimesinin yalın ve tekil olarak tam 365 kez geçmesiyle bir güneÅŸ yılındaki 365 gün arasında iliÅŸki kuramıyordu. Senin bu itirazın bana bu anımı anımsattı. Hani, “Hangisini Görüyorsunuz: Mucize mi, yoksa Cehennem mi?” baÅŸlıklı makalemde belirttiÄŸim gibi dileyen Kuran’da büyük bir mucizeye tanık olur dileyen de ateÅŸe ve cehenneme tanık olur.

Eleştiride hokkabazlık

“”İSM” kelimesi 19 yerde geçiyor deniyor. peki 11/41 ve 27/30 daki “İSM”ler niçin sayılmıyor? Onları da sayarsak sayı 21 eder. 19 Kurgusuna uymadığı için bu ayetlerde anlamsal farklılık öne sürülmektedir. Kur’anda “ALLAH” lafzı 2698 kere geçiyor ve bu 19′un katı deniyor. Ama Kur’anda “ALLAH” lafzı 2703 kere geçmekte. Fatihadaki besmeleyi eklersek 2704 eder. 2703 te 2704 te 19 un katları deÄŸillerdir. “

Kuran’da Allah kelimesinin 9:18-129 hariç numaralanmış ayetlerde tam 2698 kez geçtiÄŸi tartışma götürmeyen bir gerçek. Allah kelimesinin geçtiÄŸi tüm ayetlerin listesini, hem kitap olarak hem de internette yayımlanan Üzerinde 19 Var kitabında vermiÅŸ bulunuyorum. EÄŸer K+S bundan 6 adet fazla ALLAH kelimesi bulmuÅŸsa onların sure ve ayet numaralarını vermesi gerekmez miydi? Altı ayetin referansını vermek çok mu zor? Bu uzun makaleyle bize eleÅŸtiri getiren biri böylesine bir ÅŸeyi nasıl veya niye esirger? Yoksa K+S palavra attığını biliyor ve bu palavrayı böylece gizlemek mi istiyor?

İsim kelimesiyle ilgili eleÅŸtirisine gelince… Bu eleÅŸtiriye verdiÄŸim cevap Üzerinde 19 Var adlı kitapta mevcut ve K+S o kitabı okumuÅŸ ve bu makalesinde o kitaptan alıntılar yapıyor. Peki K+S verdiÄŸim cevaba niçin hiç deÄŸinmiyor? O cevabımı yanlış veya yetersiz görüyorsa neden onu ifade etmiyor? Yoksa K+S palavra attığını biliyor ve bu palavrayı böylece gizlemek mi istiyor?

“Kur’anda 20 adet “ARÅž” kelimesi var. Tevbe’nin son ayetlerini çıkarırsak 19 kalıyor deniyor. Oysa Kuranda 22 adet “ARÅž” kelimesi var. O zaman da 12/100 ve 27/23 teki ler Allah için deÄŸil kullar için deniyor.Oysa “ism” kelimesinde kullar için kullanılan “ism’ul füsuku” yu sayıma dahil ediliyor. 19 a uyunca anlam farklılığı gözetmeksizin 19’a uymayınca anlam farklılığı gözeterek sayım yapılmaktadır. Bu da sayımlarda bir keyfilik olduÄŸunu göstermektedir. “

Bu eleÅŸtiriye de aynı kitabın son bölümünde gerekli cevabı verdim ve K+S bunu bile bile sanki bu eleÅŸtiriye cevap verilmemiÅŸ gibi tecahül yapıyor. Neyse, bunu burada bir iki cümleyle yine açıklayayım: İSİM kelimesi gramatik bir kategorinin adı olup bu kelimenin anlamı tamlamalar içinde hiçbir deÄŸiÅŸiklik arzetmez. “Allah’ın ismi,” veya “falanca adamın ismi” veya “falanca okulun ismi” ifadelerindeki isim kelimesinin anlamı hepsinde aynıdır. Bunu “ayak” kelimesiyle karşılaÅŸtıralım dilerseniz. “Masanın ayağı,” veya “leyleÄŸin ayağı” veya “K+S’nin ayağı” ifadelerindeki ayak kelimesinin anlamı ve referansı bu üç örnekte farklıdır. Masanın ayağı ifadesindeki ayak tahtadan bir ayaktır; leyleÄŸin ayağı ince uzun bir ayaktır; K+S’nin ayağı ise büyük olasılıkla kıllı ve beÅŸ parmaklı bir ayaktır. ArÅŸ (taht) kelimesi de ayak gibi, sıfat veya isim tamlamaları içindeki baÄŸlama göre anlam deÄŸiÅŸimine uÄŸrayan bir kelimedir. ÖrneÄŸin “Allah’ın arşı” ile “Sebe melikesinin arşı” ve “Üçüncü Sultan Selim’in Topkapı sarayındaki arşı” arasında hiçbir benzerlik yoktur.

Elçilik konusu

Sayımlarla ilgili diğer eleştirilerine de Üzerinde 19 Var, ve İnglizce Running Like Zebras ve çeşitli makaleler ve mektuplarda defalarca cevap verilmiştir.

“Rashad Khalifa’nın kendi ÅŸahsı için ortaya attığı ve bugün Edip Yüksel tarafından da sürdürülen iddiaya göre Rashad Khalifa Al-i İmran 3/81. ayetinde belirtilen “Tüm peygamberlerin topluca tasdikledikleri” bir Resuldür. … EÄŸer bu kiÅŸi bir insan/Elçi ise tum resullerin üzerinde bir konuma sahip olur ki bu Kuranda Tüm Elçiler arasında eÅŸit bir perspektife sahip olmamız gerçeÄŸine terstir (2/136, 285 ; 3/84) Oysa tüm bunların da ötesinde Rashad Khalifa bizzat kendi nefsi için ortaya attığı iddialar çeÅŸitli kaynaklardan, yazıtlardan, kitaplardan bildiÄŸimiz özet bilgi ÅŸu ÅŸekildedir:”

“Oysa Kur’an’da tasvirlenerek anlatılan misak’ın elçisi tablosu yeryüzündeki tüm insan Resullere verilen ortak Tevhid mesajına sadık kalmaları için Melek/Eliçi Cebraille yapılan antlaÅŸmayı ifade etmektedir. Çünkü “Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Elbette Allah iÅŸitendir, görendir. „ ( Hacc 22/75 Ayrıca Bknz. Fatır 35/1; Hud 11/69,81; En’am 6/61; İsra 17/95; Meryem 19/19; Ar’af 7/37; Yunus 10/21; Zuhruf 43/80 ) bu ayetler ışığında görülmektedir ki Allah tüm insan/elçilerden O elçilere ortak tevhid mesajını getiren melek/elçi aracılığıyla Åžirk koÅŸmayacakları ve halkı ÅŸirke yönlendirmeyeceklerine dair misak almıştır…”

Kuran, Allah’ın elçiler arasında tercihlerde bulunduÄŸunu bildiriyor. Biz bu tercihlere dayanarak onları üstünlük yarışına koyamayız. Nitekim, Kuran Ibrahim’i kendisine arkadaÅŸ seçtiÄŸini, Musa ile konuÅŸtuÄŸunu bildiriyor. Elçilerin farklı özellikleri var; ve 3:81 ayetinde sözü edilen elçinin de tüm peygamberlerin mesajının doÄŸrulanması görevini yükleneceÄŸi bildiriliyor. Bunu “elçiler arasında ayırım yapmayınız” ayetiyle çeliÅŸkili görmek yukarıda belirttiÄŸi nüansı görmemekten kaynaklanıyor.

3.81 ayetinde haber verilen elçinin Muhammed peygamber olamıyacağını teslim ediyor K+S ama kendisinin önerdiÄŸi elçi de o ayette anlatılan elçinin niteliklerine uymuyor. Cebrail, peygamberlere verilen kitapları (yasaları) ve bilgeliÄŸi kendilerine bizzat iletendir. Ayette haber verilen elçi, peygamberlere zaten verilmiÅŸ olan kitapları ve bilgeliÄŸi destekliyor, doÄŸruluyor. Nitekim, insan elçileri betimleyen 2:101 ayetindeki “ellerinde bulunanı onaylayıcı bir elçi geldiÄŸinde” ifadesinin 3:81 ayetinde haber verilen elçiyi tanımlayan ifadeyle aynı olması o elçinin de insane elçi olduÄŸu anlayışını destekliyor.

Mesaj çevirisinde 3:81 ayeti içind düştüğüm dipnottan ÅŸu bölümü aktarayım: ” Kuran’da türevleri beÅŸyüzden fazla geçen ReSuL (elçi) kelimesi Kuran’ın başından bu ayete kadar tüm türevleriyle birlikte 19 ayette geçer. Bir baÅŸka deyiÅŸle bu ayet baÅŸtan itibaren ReSeLe kelimesinin tüm türevleriyle geçtiÄŸi 19’uncu ayettir.”

Allah’ın sünnetine, yani Allah’ın yasasına baÅŸka sünnetleri ortak koÅŸmak

“Öncelikle sünnetin sübutu veya içeriÄŸi konusunda yapılan tartışmada içinde göz ardı edemeyeceÄŸimiz ve ölçüsü kiÅŸiden kiÅŸiye deÄŸiÅŸmeyen Kur’an’ın konuyla ilgili açık, anlaşılır net ve muhkem ayetlerine baktığımızda, ki Rasulullah’ın sünnetinin, kendisine indirilen kitabın bildirimlerini ve hükümlerini eylemleÅŸtirmek anlamına geldiÄŸini anlayabiliriz. Bu çerçevede Hz. Muhammed’in sünnetini, Kur’an’ı yaÅŸama geçirme eylemi olarak ifade edebiliriz. ( Hz. Muhammed’in Sünneti DoÄŸru Anlaşılıyor mu? Hamza Türkmen, Haksöz Dergisi Sayı:20 sf.2) “

“Sünnet hem Kur’an’daki kullanımlarında hem de Arapçadaki genel kullanımda uygulama, fiili tatbikat, süregelen adet, yasa, çığır gibi anlamlarını ifade etmektedir. (Ayrıntılı bilgi için bknz. “Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması” M.Ebu Reyye, “İslam Düşüncesinde Sünnet: EleÅŸtirel bir Yaklaşım” Hayri KırbaÅŸoÄŸlu, “Temel Kaynağımız Kur’an” Fevzi ZülaloÄŸlu) “

Bu iddia Kuran ile çelişiyor. Sünnetin anlamı için bir ayet bile bulamıyan K+S arkadaş bize falancanın ve filancanın kitaplarını referans veriyor. 33:38 ayetiyle ilgili düştüğüm dipnotta bu konuyu kısaca tartıştım: Kuran, “hadis” (söz) kelimesini Tanrı’nın sözlerinden farklı sözler için kullandığında genellikle kötü bir anlamda kullanır (12:111; 31:6; 33:53; 45:6; 52:34; 66:3). Peygambere yakıştırılan yalanların “hadis ve sünnet” adıyla anılacağını önceden bilen Tanrı “sünnet” (yasa) kelimesini de sürekli “Tanrı’nın sünneti” olarak kullanmıştır (33:38,62; 35:43; 40:85; 48:23). Tanrı’nın sünnetine karşı putlaştırdıkları Muhammed peygamberin sünnetini uyduranlar, 35:43’te sözü edilen sünnete mahkum olacaklardır. İşin daha da ilginci, Hadis ve Sünnet’in yanında uydurulan üçüncü öğreti olan İcma (toplu karar) kelimesi de Allah hariç kimin için kullanılmışsa olumsuz bir anlamla mahkum edilir (20:60; 70:18; 104:2; 3:173; 3:157; 10:58; 43:32; 26:38; 12:15; 10:71; 20:64; 17:88; 22:73; 54:45; 28:78; 7:48; 26:39; 26:56; 54:44…). Tüm bunlar bir rastlantı mı? Bak 39:18; 66:3.

“Kur’an’ın elçisinin Dindeki otoritesini ve hakemliÄŸini ortadan kaldıran bu anlayışın sonucu ibadetler baÅŸta olmak üzere Kur’an’ın tüm sosyal pratiklerinin kargaÅŸaya kurban verilmesini doÄŸurmaktadır. Artık her isteyen istediÄŸi gibi din adına hareket etmektedir. ÖrneÄŸin http://www.19.org sitesindeki 19cuların herbirinin farklı namazları, oruçları vb. uygulamaları bulunmaktadır.”

Kuran’dan baÅŸka dini kaynak kabul etmediÄŸini söyleyen herkesin gerçekten ağızlarıyla söylediklerini icra ettiklerini varsayma garabetini gösteren, ayrıca sanki herkesin herÅŸeyi aynı ÅŸekilde anlaması gerektiÄŸini bekliyormuÅŸum intibaını veren K+S, 19.org sitesinin forumlarına katılan herkesin sanki beni taklit etmeleri gerekirmiÅŸ gibi bir akıl yürütüyor. Bu mantatile, tektipçi, kışlacı ve tarikatçı mantalitesidir. 19.org tartışma forumlarına uÄŸrayanlar bilir ki o forumlar internette islami forumlar arasında en özgür ender rastlanır forumlardan biridir. Sansürün olmadığı bir forumdur. Çirkin hakaretler ve bariz kiÅŸisel hakaretler içeren mektuplar o forumun altında yer alan TRASH adlı bir foruma transfer edilir ve dileyenler orada sövüşmeye devam edebilirler. Her inançtan insanın, kafasını yemiÅŸ kiÅŸilerin, nurcusundan mehdicisine, tarikatçısından ÅŸeriatçısına, ateistinden Hristiyanına, birçok meÅŸrep, mezhep, ve dinden insanın  katıldığı serbest bir meydandır bizim forumlarımız. Nitekim o foruma K+S te yıllarca Kuran + Sünnet nakaratıyla ve sandöviç teorileriyle katılmıştır ve hala katılmaktadır. Bir baÅŸka birisi, K+S’nin “tektipçi” beklentisiyle, K+S ile olan bazı ortak paydalarımıza vurgu yaptıktan sonra K+S’nin tavrından beni bile sorumlu tutarsa K+S bunu haklı görür mü?

“Metodoloji farklılıklarına ve birbirbirlerine olan karşıtlıklarına raÄŸmen tüm bu mezhepler Dinsel uygulamaların ana hatlarını “mütevatiren” aynı ÅŸekilde yapmaktadırlar. Aynı ÅŸekilde namaz kılıp (farz namazların erkanı, rekatları ve vakitler) aynı ÅŸekilde tesettüre bürünüp aynı ÅŸekilde hacc yapmaktadırlar. Görülmektedir ki Dini pratiklerdeki ihtilaflar ise daha çok “hadis” kaynaklı ve nafilelere yönelik farklılıklardır (ÖrneÄŸin Namazda ellerin baÄŸlanıp baÄŸlanmayacağı, nafile namazların rekat sayısı vs.). Sonuç olarak önümüdeki tabloda eÄŸer paranoya halinde bir zihinle bütün bu düşmanların, birbirlerinden delil almayanların, Allah’ın Dinini bozmak için ortak bir plan yapıp (!) bunu hiç kimseye de çaktırmadan(!) yürürlüğe soktuklarını gibi hayali bir fanteziyi hesaba katmazssak tüm bu uygulana gelen fiili tatbikatın tesadüfi mi olup olmadığını sormnamız gerekir. Yoksa bütün Sünniler’e ( Hanefisi, Åžafiisi, Malikisi, Hanbelisi) Bütün Åžiilere (Caferisi, Zeydisi) Bütün Hariciler’e Bütün Mutezililer’e aynı rüya mı göründü ki hepsi aynı dinsel pratikleri yapıyorlar! “

Kuran’da ifadesini bulmayan hiçbir ortak uygulamayı Sünnet diye kabul edemem. Tüm mezhepler taÅŸla öldürme cezası uygulamasında ittifak ediyorlar örneÄŸin. Tüm mezhepler kabenin yanındaki hacerül esvede, yani kara taÅŸa tapınmayı onaylıyorlar. Tüm mezhepler, “kovulmuÅŸ ÅŸeytan” anlamına gelen “ÅŸeytan-il recim” ifadesindeki RECM kelimesinin anlamını kaydırıp ÅŸeytan taÅŸlama gibi saçma sapan bir adeti normal görebiliyorlar. Bazı uydurma hadisler, hele fırka ve mezhep savaÅŸlarına katılmayan apolitik sahabe ve tabiin isimlerine dayandırılan hadisler, hem Sunni ve hem Åžii mezheplerce kabul görmüş ve her iki mezhepte de ortak adetler, senin tabirinle sünnetler, oluÅŸturmuÅŸlardır. Hangi adetin uydurma hadislerin etkisiyle sonradan oluÅŸtuÄŸunu hangi teleskopla veya mikroskopla inceleyerek ayıracaksın? EÄŸer bu konuda tek kaynağın Kuransa o zaman senin bayraklaÅŸtırdığın Sünnet bir ARTI olmuyor; olsa olsa, Kuran’daki ifadenin “günümüzdeki” uygulaması veya uygulama versiyonlarınan biri olur.

“İşin ilginç yanı ise Sünnet’e ÅŸeytani öğreti diyen Edip Yüksel’in adını vermeden sünneti savunduÄŸu hatta tavsiye ettiÄŸi gerçeÄŸidir. “

“Evet. Edip Yüksel İbrahim’in Sünnetini savunuyor. Ama her nedense İbrahimin sünnetini ihya eden Kur’an’ın Elçisinin Kur’an Pratiklerininin nesilden nesile yüzbinlerce, milyonlarca insan tarafından (hem de bu insanlar birbirlerini hiç sevmiyorlar birbirlerini asla örnek almıyorlar!) uygulanarak bize ulaÅŸan Muhammedi Sünneti görmezden geliyor, ÅŸeytani ögreti diyebiliyor. Åžimdi paraonid olmayan ve hiçbir ön ÅŸartlanmaya tutsak düşmemiÅŸ insanlara soruyoruz Islam’ın kurucusu İbrahim’den nesilden nesile uygulanarak gelen ve Muhammed (as)’ın Kur’an merkezli ıslahından sonra da bize kesintisiz bir biçimde uygulanarak gelen Namaz, tesettür, hacc menasıkı gibi uygulamalara bizlerin de uyması gerekmez mi? Bunlar için ne hadisler’e ne de baÅŸka bir kaynaga (Edip Yüksel’in içtihadlarına) ihtiyacımız var…”

Sadece Kuran mesajını 1986 yılında kabul etmeme raÄŸmen, Kuran’ın mesajının teferruatlarını birden bire öğrenmedim. Kafamda, farkına varmadan hala taşıdığım cahiliyye dönemi izleri vardı. Bu izler, Allah’a hamdolsun, zaman geçtikçe tek tek ifÅŸa olup çöpe atılıyor. Bir zamanlar Namaz baÅŸta olmak üzere dini ibadetlerin Kuran’da detayıyla açıklanmadğını sanıyordum. Böyle olunca, Kuran’a uygun olması koÅŸuluyla bu konudaki uygulamaların gerekliliÄŸine inanıyordum. Gerçi bu ibadetlerin hala İbrahim peygamberden baÅŸladığına inaniyorsam da ve bazı yönleriyle orijinal kural ve biçimlerini koruyabileceklerine ihtimal veriyorsam da, dini ibadetler konusunda Kuran’ın gerekli detayı verdiÄŸine inanıyorum. Benim bu konuda yıllar önce yazdığım kitaplara muracaat eden K+S arkadaÅŸ her ne hikmetse hem websitelerimde yayımlanan hem de MESAJ adlı Kuran çevirimin son bölümünde yer alan “Kuran’a Göre Namaz” baÅŸlıklı çalışmamı görmemiÅŸ veya görmek iÅŸine gelmemiÅŸ.

Yukarıdaki Sünnet örneklerine “tesettür”ü de eklemeyi unutmuyor K+S. Ancak, mezheplerin sünnet anlayışlarına göre çok farklı tesettür anlayışı oldugunu ise unutuyor. Bir kaç Sunni mezhebe göre kadına yüzüne peçe takmasını farzlayan Sünnet uydurma ise, neden kadına başörtüyü farzlayan Sünnet aynı ÅŸekilde uydurma olmasın? İki veya üç mezhep sünnette ittifak ederse o sünnet sünnetsiz olacak; ama dördü veya beÅŸi birden ittifak ederse o zaman sünnetli bir sünnet mi olur?

“Görüldüğü üzere İslam Dininin Kurucusu olarak kabul ettiÄŸi İbrahim Peygambere fiili tatbikatların (yani sünnetlerin) VahyedildiÄŸini belirten sayın Yüksel ne hikmetse bugün çocukların sünnet etirilmesini baÅŸka bir eserinde İslam’ın Kurucusu İbrahim’e raÄŸmen kabul etmemektedir! (karÅŸilaÅŸtiriniz. Edip Yüksel, Kur’an Meallerindeki Hatalar, Milliyet Yay. Sf.109 ve Mesaj: Kuran Çevirisi 4:119 dipnotu, Ozan Yay. Sf.91)”

Yanlış anlama veya çarpıtma illetiyle müptela olmuÅŸ benim eleÅŸtirmenim. Ben Kuran’da ibadetlerle ilgili detayları farketmediÄŸim dönemde bile Kuran’da geçmeyen bir adetin, kime isnat edilirse edilsin, taklit edilmeyeceÄŸine inanırdım. Böyle olunca ben “cinsel organların uçlarının kurban edilmesi” anlamındaki sünneti hiçbir vakit dini bir ibadet olarak algılamadım. Ne var ki, bir zamanlar onu zararsız bir adet sanıyordum. Ancak, Kuran hakkındaki bilgim arttıkça ve eski sünni öğretilerin bilinç ve bilinçaltımdaki etkileri azaldıkça, normal olan insan bedeninin sünnet yoluyla taÄŸyir edilmesini reddettim. Bunun Ibrahim’den kaynaklanan bir adet olduÄŸuna da inanmıyorum. Ibrahim peygamber kimbilir cinsel organında bir iltihap yaÅŸamış olabilir ve o zaman çözüm olarak küçük bir ameliyatla onu önlemiÅŸ olabilir. Ibrahim’i daha sonra maymun gibi taklit eden bir nesil bu kiÅŸisel uygulamayı dini bir ibadete dönüştürmüştür kanaatindeyim. Muhammed peygamberin bazi kiÅŸisel tercihlerini Sünnet diye kutsayarak din haline getirenleri görünce bu kanaatımın makul olduÄŸuna inanıyorum.

Kuran’ı kağıt ve mürekkep mi? Kuran’ın korunmuÅŸ nüshasını kelle sayıları mı yoksa Kuran’ın sayısı mı belirler?

“Edip Yüksel, 19 Mucizesi iddialarını sistematik olarak kitaplaÅŸtırdığı “Üzerinde 19 Var” isimli eserinin bir bölümünü de neden Tevbe Suresinin son iki ayetini inkar ettiÄŸini izah etmeye ayırmıştır. Yüksel bu bölümün ilk baÅŸlarında “Allah’ın Son kitabında en ufak bir tahrif bile kuÅŸkusuz büyük bir fitneye yol açar.” (Üzerinde 19 Var sf.213) demektedir. Oysa Edip Beyin Rashad Khalifa’dan devraldığı ifadelerine göre Kur’an 1974’e kadar tahrif edilmiÅŸ bir halde bulunmuÅŸtur. Kendi ifadelerine göre 1400 yıl boyunca tahrif edilmiÅŸ bir kitabın neden diÄŸer ayetlerine bu fitnenin(!) sıçramadığı ve Kur’an metni üzerinde bir tartışma olmadığı gerçeÄŸi Yüksel’i tutarsız kılmaktadır. “

Ben Kuran’a hiçbir vakit tahrifin girmediÄŸine inanıyorum. Kuran’a inandığını iddia eden insanların kafasındaki Kuran muharref bir Kuran olabilir; ama Allah’ın ilmiyle indirilmiÅŸ ve ilim sahiplerinin göğsünde olduÄŸu bildirilen Kuran hiçbir vakit tahrif olmadı (15:9; 16:43; 29:49; 74:31). Olsaydı, o zaman Kuran’ın içindeki 19 sistemiyle mushaflarda mevcut hatalara tanık olması mümkün olmazdı.

Asıl çeliÅŸki içinde olan eleÅŸtirmenin ta kendisi. K+S’ye göre Kuran kağıt üzerinde basılı bir kitaptır veya kelle sayılarının inandığı belli bir nüshadır. 1989 yılından itibaren ReÅŸad Halife’nin 9:128-129 içermiyen mushafı onbinlerce baskı yaptı ve ÅŸu anda Amerika ve Kanada’nın hemen her kütüphanesinde ve dünyanın birçok yerinde mevcut. Amazon.com sitesinde en çok satılan Kuran nüshaları arasında yer alıyor. Åžimdi K+S’ye göre, Kuran tahrif mi edildi? Kendilerini müslüman olarak adlandıranların çoÄŸunluÄŸunun inancına dayanarak mı bu iddiada bulunuyor? Yarın kendilerini müslüman sayanların çoÄŸunluÄŸu ReÅŸad’ın yayımladığı Kuran nüshasını asıl nüsha saysa ne olacak? Bir ÅŸey deÄŸiÅŸmeyecek mi? O zaman aynı mantığı neden eski zamanlar için de yürütmeyelim? Mervan’ın orijinal Kuran’ı yakması sonucunda tahrif edilen müshaflara inananların sayısı artınca neden o müshaflar gerçek nüsha kabul edilmeli?

Bu konuyu merak edenlere Üzerinde 19 Var adlı kitabımın ilgli bölümünü okumalarını öneririm. Hani, K+S’nin eleÅŸtirme baÄŸnazlığı ve illa da hatalar bulma telaşıyla okuyup anlamadığını baÅŸkaları rahatlıkla anlayabilir.

““Sadece Kur’an!” gibi ilk görünüşte içeriÄŸiyle tutarlı gibi gözüken ancak biraz incelendiÄŸinde “bu iddialarda sadece Kur’an’ın mesajı yok!” dedirten bir söylem hakkında mülahazalarda bulunmaya çalıştık. Kur’an’ın kiÅŸisel ve toplumsal arınma çaÄŸrısını arkasına atıp, kendi nefislerini resullüklerle ya da o sahte peygamberlerin havariliÄŸiyle meÅŸgul olmanın sapkınlığına dikkat çektik. “

Hadisten vazgeçtiÄŸini söyleyen ama çoÄŸu uydurma hadislerin veletleri olan geçmiÅŸ kavimlerin sünnetlerini peygamber adına Kuran’a eklemek isteyen bu kafa Kuran’ın 74:35 ayetinde “büyüklerden biri” olarak tanımladığı mucizesine karşı gösterdiÄŸi nankörlük ve düşmanlık yüzünden 74:37 ayetinde tanımlanan “geri kalanlardan” olmaya karar vermiÅŸtir.

“Onların bir kısmı seni dinler. Fakat, kalpleri üzerine anlamalarına engel olacak örtüler, kulaklarına da ağırlık koyarız. Her bir mucizeyi görseler de ona inanmazlar. Bundan ötürü sana geldiklerinde seninle tartışır ve inkarcılar, “Bu ancak bir efsanedir” der. Kendileri uzaklaÅŸtıkları gibi baÅŸkasını da ondan menediyorlar. Böylece farkında olmadan kendilerini mahfediyorlar.” (6:25-26).

“Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri mucizelerimden çevireceÄŸim. Her türlü mucizeyi de görseler inanmazlar. DoÄŸru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Zira onlar ayetlerimizi yalanladılar ve aldırış etmediler.” (7:146).

NOT:

Böylece, harfler, kelimeler, cümleler ve sayılar arasında baÄŸlantı kuramadıkları halde Sünnet dedikleri adetler ile Kuran arasında ortaklık kurabilen fitnezadelerin Arizona’dan sipariÅŸ ettikleri 13 kollu kaktüs incitilmeden özenle paketlenip adreslerine gönderilmiÅŸtir. Kendilerine gönderilen bu acaip ve garaip 13′lü kaktüsün dikenlerini, çiçeklerini hissedip iliÅŸikteki mesaj üzerinde akletseler, ÅŸimdiye kadar kör ve sağır oldukları mucizeye tanık olmamaları için hiçbir bahaneleri kalmayacaktır.

FTS. Fitne fesat fanusunun fersiz fitilini fitleyen fehli fünnet fırkasının farfaracısı figüranların fanatikçe frikikten fırlattıkları fıstıklı fasa fisolarını fikirle faşlayıp fişledik, fesahatla faraşlayıp farzimuhalistanlarına fırıl fırıl fiskeledik.

Avcı, cemaatin her kurumu ‘imam’ adını verdiği bir kişi eliyle yönettiğini ifade ederken, “Öğrendiğim kadarıyla MİT, ordu, yargı ve milletvekilleri içerisinde imam konumunda kişiler bulunmaktadır” diyor. Ve cemaatin emniyetteki imamının da ‘Kozanlı Ömer’ kod adlı Osman Hilmi Özdil olduğunu açıklıyor.

Â