
Fethullah Gülen’in Åirk ve
Cehalet içeren Sözleri
DeÄerli Edip Hocam, … Sizler gibi sadece Kur’an diyenlerdenim. Yazılarınızı ve fırsat buldukça yorumlarınızı da özenle okumaktayım. Ãzellikle Fethullah Gülen hakkında yazdıÄınız yazılara gelen itirazlara yani diÄer Sünni müÅriklerin cenahının Arapça olarak mugalata ve cerbezeyle konuyu sulandırdıkları, baÅka mecralara çektiklerini, böylece vermek istediÄiniz asil ve asil mesajınızın bertaraf edilmeye çalıÅıldıÄını maalesef görmekteyim, özellikle Murat Er denen kiÅiye hak ettiÄi cevapların verilmesinin zamanının geldiÄini düÅünüyorum. Elimde Fethullah Gülen’in tam bir Sünni müÅrik olduÄuna dair kendi kitaplarından deliller var. Bu Gülen denen adam Muhammed Peygamber’in ruhaniyetinin kendi cemaatinin okullarını, öÄrenci evlerini ve hatta sohbetlerini ziyaret ettiÄini söyleyen ve cemaatindeki Åuursuz mukallitler tarafından da aynen söylendiÄi gibi inanılan, böylece yemek yenilen masada bir sandalye bos bırakılır, hatta oraya yemek dahi konur, sözde Muhammed Peygamber o masalarda yemek yiyor. Sohbetlerinde bir yer bos bırakılır ki Muhammed Peygamber gelip oraya otursun diye… Onların evlerini, kurumlarını ziyaret ediyor. Kur’an’a göre kesinlikle ölen Isa Peygamberin geri geleceÄini, hasılı mehdi-Mesih inançlarının hepsi mevcut ve bunlara gerçekten iman etmiÅlerdir.
Berlin’den selamlar, muhabbetler…
1-2. BÃLÃMLER
FETHULLAH GÃLEN’in KİTAPLARINDAKİ SAPIKLIKLAR 1
âRuhanilerin görmesi, cisimlenmesiâ hurafesi. (s.21)
Ruhanîlerin Görmesi
Ruhanî kendi çerçevesi dahilinde pek çok Åeyi müÅahede edebilir. Ruhanilerin cismaniyete ait Åeyleri görmeleri, onlar için zahmetsiz sıkıntısız bir Åekilde gerçekleÅebilir. Bazen ALLAH onlara, mükâfat-ı cismaniye de verir. Ancak bu, hiçbir zaman hulûl ve ittihad Åeklinde gerçekleÅmez. Bu ruhun, cismaniyetle iç içe münasebeti Åeklinde tecelli eder. Dolayısıyla ruh-cesed beraber olarak kendilerine ait Åeyleri müÅahede ederler. Siz, bir dürbünle daÄları gördüÄünüz, daha hassas bir dürbünle yıldızları müÅahede ettiÄiniz gibi, ruhlar da, cismaniyete ait Åeyleri böyle çeÅitli dürbünler kullanarak, cismanîlerin görme ve duyma buudları içerisinde müÅahede ederler.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 21]
Ruhların tekrar cisimleÅebileceÄi iddiası (s.23)
Ruh ve Cesed
Madde ile kayıtlı olmayan ruhlar, dünyadaki cesetlerine benzer misalî cesedleriyle tekrar görülebilirler. Bunun sayısız denecek kadar misalleri vardır.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 23]
Veli dediÄi üç kiÅiyi nebi ile karÅılaÅtırma hurafesi. (s.24)
Velinin bütün hayat boyu varacaÄı yere, nebi daha doÄduÄunda varmıÅtır. Mevlâna, Muhyiddin-i Arabî ve â80 küsur senelik hayatımda dünya zevki namına birÅey tatmadımâ diyen Bediüzzaman da buna dahil… Onlar bayraklarını nereye götürüp dikerlerse diksinler, orada Nebinin sesini-soluÄunu duyarlar.
[Fasıldan Fasıla 1, M. Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 24]
BiÅr-i Hafî ve köpekler hurafesi. (s.24)
BiÅr-i Hafîâye Saygı
BiÅr-i Hafîânin vefat ettiÄi gün, BaÄdatâın köpekleri sokaklara pislemeye baÅlamıÅlar. Bunu gören ehlullahtan biri, âEyvah, BiÅr-i Hafî vefat ettiâ diye irkilmiÅ. Zira, BiÅr-i Hafî devamlı yalınayak gezermiÅ. Bundan dolayı köpekler de ona olan saygılarından orta yere pislemezlermiÅ. Bu bir menkıbe, aslına deÄil, faslına bakılmalı.!
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 24]
Veli ve keramet hurafeleri. (s.25)
Velâyet ve Keramet
Velâyetin ilk basamaklarında çok keramet görülür. Bunlar, Åekerleme nevinden, veli namzedinin aÅkını, Åevkini artırmak içindir. Ama, evliyanın en mükemmelini temsil eden sahabe-i kiramda o kadar çok keramet yoktur. Ãünkü onlar, yollarını ve istikametlerini bulmuÅlardır ve Åekerlemeye de ihtiyaçları yoktur.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 25]
Velide hızır makamı yalanı. (s.25)
Hızıriyeti Temsil
Bazı veliler Makam-ı Hızıriyeti temsil ettiklerinden, uÄradıkları yer yeÅerir. Bediüzzaman da bu makamı temsil etmiÅse gezdiÄi yerler yeÅerecektir. Bugün Türkiyeâde hizmet adına birtakım yerlerdeki yeÅillik bundandır. Buna Almanya, Rusya, Kosturma da dahil edilebilir. Onun geçtiÄi baÅka yerler de vakti geldiÄinde mutlaka yeÅerecektir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 25]
ALLAHâa ulaÅtıran aÅk yolu yalanı. (s.26)
İnsanı Cenab-ı Hakkâa ulaÅtıran yollardan biri de âAÅkâtır. AÅk, beÅ duyunun dıÅında cereyan eden bir vakâadır. AÅk yolu, caziptir çekicidir. Bu yola girip de dönen olmamıÅtır. Bunun için, aÅktan çok misal verilmiÅtir. Bir kere, aÅk yolunda mahbûbda kusur aranmaz. Sonra aÅkla ulaÅılan cezbe gider ilâhî incizaba dayanır. Derken kul bir hamlede ALLAHâa ulaÅır. YaÅadıÄımız devir arızalı bir devirdir. âALLAHâ deyip de burnunun kemikleri sızlayan insan, ne kadar da az..!
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 26]
Peygamberimize mesnedsiz bir iftira. (s.27)
İnsan-ı kâmil mertebesi ile ecel arasında bir iliÅki vardır. O mertebenin sahibi, o makama gelmeden ölmez. Efendimiz, vefatından evvel âALLAHümme Refikaâl-Aâlaâ diyerek adımını atmıŠve yükseliÅini devam etmiÅtir. Zaten Rubûbiyet ile ubûdiyet birbiriyle ayrılmaz bir bütünlük arzeder. Ubûdiyyet dairesi, bütünüyle Rubûbiyet dairesi hesabına çalıÅır.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 27]
Peygamberize yapılan büyük iftira. (s.27)
Soru: Muhyiddin ibn-i Arabî, âHatemüâl-Enbiyaânın nuru Hâtemüâl-Evliyaânın nurundan istimdad ederâ der. Bu, nasıl izah edilebilir?
Cevap: Ãok su götürür bu soru ile alâkalı Åimdilik Åu kadarı yeter. Åöyle ki: Bu gibi zatlar, seyr-i sülûk ile ulaÅtıkları mertebelerde kendi nurlarını müÅahede ediyorlar. Tabiî, kendi nurları kendilerine daha yakın, Efendimizâin nuru da uzak bulunduÄundan, kendi nurlarından gözleri kamaÅıyor ve Sema-i Risâletin Kamer-i Münirâi olan Efendimizâin nuru kendi çerçevesiyle görülemeyebiliyor. Bunu güneÅten daha büyük oldukları halde, buâdümüzün zulmetlerinden ötürü küçük gördüÄümüz dev güneÅlerle misallendirebiliriz. Ayrıca, bu zatlar söylediklerini bir sekir halinde de söylemiÅ olabilirler.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 27]
Seyr ü sülûkun tanımı adı altında Yüce Rabbe mesnedsiz hakaretleri. (s.28)
Seyr ü sülûkun üç mertebesi vardır: Seyr ilâllah, Seyr fillah, Seyr minALLAH ve billah.
âSeyr ilâllahâ, ALLAHâa doÄru seyretme maânâsındadır ve Seyr ü sülûkun ilk mertebesidir. Fakat onun da kendi içinde mertebeleri vardır: İlmeâl-yakin, ayneâl-yakin, hakkaâl-yakinâin mertebeleri gibi…
âSeyr fillahâ, ALLAHâda seyretme demektir. Bu, insanın her an Oânunla olması, Oânun esmâ ve sıfât dairesinde dolaÅması, isim ve sıfatlarının tecellileriyle baÅ baÅa kalması demekdir ki, bir maânada sâlik, bu makamda tamamen ALLAHâta fanî olur ve fenâfillahâı ihraz eder.
Ãçüncü mertebe ise, âSeyr minALLAHâdır. Sâlikin seyrini tamamladıktan sonra, varlıÄın özüyle alâkalı gördüÄü bütün göz kamaÅtırıcı, baÅ döndürücü güzelliklere raÄmen, insanlar arasına döner. Bu dönüŠgördüklerini, tattıklarını bildirmek için dönüÅtür ve halk içinde Hakkâla beraber olma halidir.
Bu mertebelere nâil olanların hali, peygamberlerin Cenab-ı Hakkâın muhtelif isimlerine mazhar olmaları haline benzer. En iyisi de, insanın bu mazhariyet ve bu hallerini bilmemesidir. EÄer biliyorsa, istidraç olmaması için duâ etmeli ve gizlemeye çalıÅmalıdır.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 28]
Fethullah, ALLAHâın tasarruf yetkisini Åeyhlere veriyor. (s.37-38)
Soru: Gavs, Kutup, Ãçler-Yediler-Kırklar diye bilinen veliler, bütün İslâm ülkelerine mi daÄılmıÅtır? Yoksa Türkiyeâde ayrı, Mısırâda ayrı mıdır?
Cevap: Belki ALLAH (cc)âın velileri dört bir tarafa daÄılmıÅtır. Ancak âiki imamâ dediÄimiz zatlar, her zaman bulunabilir ama, Gavs her zaman olmayabilir.
Ayrıca her Kutup, Gavs deÄildir. Bir ölçüde kutbiyet, gavsiyetin hasse-i lazimesidir. Ve bunlar vefat edince ALLAHâın izniyle vesayetleri devam eder. Yani tasarrufları, bir rahmet bulutu gibi üzerimizde tüllenir durur. İmam Rabbanî, A. Kadir-i Geylanî, Åeyhuâl-Harranî ve Bediüzzaman gibi zatları bunlardan sayabiliriz.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 37-38]
Mantıksız bir soruya, deli saçması bir cevap. (s.38)
Soru: Evliyaullah birbirini tanırlar mı?
Cevap: Kutbiyet ve gavsiyet mertebesine gelenler tanıyabilir. DiÄer evliyâ ise tanıyabilirler de tanımayabilirler de. Ãünkü onlar temsil ettikleri ve zıllinde seyrettikleri makamlarla vardırlar. Böyle her zaman kendileri olamadıklarından, zaman zaman zılliyet ile aslı birbirine karıÅtırılabilir. Mesela, Hz. İlyas (as)âın makamı, Hz. Mesihâin makamı, Muhammedî Makam gibi makamları (sav) tefrik edemeyenler, hatta, zıll ile aslı karıÅtırıp, bu Hz. Hızırâdır bu Hz. Mesihâtir… falan diyebilirler. Halbuki o bildiÄimiz velidir ama, belli bir ismin gölgesinde seyrettiÄi için, halk onu o makamın asıl sahibi zanneder. Bu çok dakik bir mevzudur. En büyük velide bile bazen böyle durumlarda iltibaslar görülebilir. Bazen birisi, yaptıÄı irÅad ve hizmetlerle makam-ı Mehdiyetin cüzâî bir hassasını temsil ederken, hüÅyar fakat, ihatasız ruhlar da bu Åahsa Mehdi derler. Halbuki bilmiyorlar ki o zat, büyük bir hakikatin sadece bir zıllini temsil ediyor. Onun içindir ki; bu türlü televvünat esnasında her zaman ifrattan sakınmalı; zira, ifrat edilirse mesul olunur. Evet, veli de olsa mesul olur.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 38]
Fethullah, Asfiya kullara gayb alemini seyrettiriyor. (s.40)
İÅte Asfiyâ da, Hakkâa karÅı böyle bir rasat kabiliyet ve imkânıyla serfirazdır. Sizin en pes dediÄiniz Åeylerde bile onlar Hakkâın tecellilerini görürler. Bunlarda ilk mevhibe, cebrîdir de, ama sonra inkiÅafla, iradeleriyle de Halıkâa açılırlar. Hakka açık olunca, mülk âlemini seyrettikleri gibi, melekut âlemini de her zaman temâÅâ edebilirler. Bu müÅahede ve seziÅ firasetten farklı bir Åeydir. Zira, ferasete bazen tecrübe ile ulaÅılabilir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 40]
Gavs-Azam adını kullanarak Sünnetullah Åeriatını hiçe sayıyor. (s.45)
Halk, yevm-i Åek Åüphesi içinde. Sonra âgidin, falanın bugün doÄan bebeÄine bakın. EÄer süt emmiyorsa Ramazandır, emiyorsa deÄildirâ diyorlar. Tam o esnada Gavs-ı Azamâın annesi de oÄlu süt emmiyor diye aÄlıyormuÅ. Hali görünce, âana aÄlama, bugün Ramazan; oÄlun onun için süt emmiyorâ diyorlar. Bunlar Cenab-ı Hakkâın husûsî atayasına mazhar kimselerdir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 45]
Åerefli Rasûle, Hz. Osmanâa ve Hz. Aliâye çirkin iftiralar. (s.50-51)
Hz. Osman, âsîler tarafından muhasara altına alındıÄında, Asiler kendisine su bile vermediler. Sinesinden yediÄi hançerle kanının, okumakta olduÄu Kurâânâın âOnlara karÅı ALLAH sana yeterâ ayetinin üzerine damlayacaÄı günün sabahında o hulasa olarak Åöyle diyordu:
âBu gece rüyamda Efendimizâi (sav) gördüm. Bana, âOsman, seni susuz mu bıraktılar?â, âEvet yâ RasûlALLAHâ dedim. Bana bir kova su getirdi; kanıncaya kadar içtim ve Åu anda kanımda, hala içtiÄim suyun dolaÅtıÄını hissediyor gibiyim. Sonra bana, âOsman, seni muhasara mı ettiler?â dedi. âEvet, yâ RasûlALLAHâ cevabını verdim. ALLAH Rasûlü (sav), o arada turfanda hurma istedi. Yanında Ebû Bekir ve Ãmer vardı. Bana, âYâ Osman, bizimle mi iftar etmek istersin, yoksa aile efradınla mı?â diye sordu. âSizinle, yâ RasûlALLAHâ dedim.â
AkÅama çıkmadan Åehit olacaÄını bilen Hz. Osman, hiç bir zaaf eseri göstermeden, tam bir teslimiyet ve tevekkül içinde baÅına gelecekleri inÅirah içinde karÅılayıvermiÅti.
Hz. Ali, mihrapta yiyeceÄi hançerle Åehâdet Åerbetini içeceÄi sabah namazına çıkarken, etrafında dolaÅan tavukları kovalayan çocuklarına, âBırakın, onlar babanızın yasını tutuyorlarâ dediÄi nakledilir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 50-51]
Fethullah, Said Nursîâyi kutsallaÅtırıyor. (s.60)
MürÅid bu düÅünce ve amel ufkunu -ALLAHâın inayetiyle- yakalayabilirse, ALLAH (cc) da, onun birini bin eder, gönlünü ilham kaynaÄı yapar. Bir avuç kor olan mahiyetini, okyanusları söndürecek derecede geniÅletir. İÅte kendinden evvel de yüzlercesi gibi Bediüzzaman! Altı aylık tahsil hayatına deryaları sıÄdıran insan.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 60]
Kurâanâa uymayan bir hikaye. (s.162)
Bir gün Hz. Muaviyeâyi Åeytan namaza kaldırır. Hz. Muaviye ÅaÅkınlıkla neden kaldırıldıÄını sorar: Åeytan ona Åu ibretâmiz cevabı verir: âBen Åeytanım. Geçen gün birisi sabah namazını kaçırdı. KalktıÄında öyle bir âofâ etti ki, onun nedameti yüzü suyu hürmetine ALLAH pek çok kimseyi baÄıÅladı. Seninki de öyle olur diye korktum ve onun için seni namaza kaldırdım.â
[Fasıldan Fasıla1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 162]
Fethullahâin tavsiye ettiÄi Åirk dolu kitaplar. (s.182)
1- Halkadan Parıltılar – Necip Fazıl Kısakürek
2- Tezkiretüâl-Evliya – Feridüddin Attar
3- Nefahatüâl-Ãns – Molla Cami
4- Tabakatüâl-Kübra – İmam Åaârani
5- Mektubat – İmam Rabbani
6- Kûtul-Kulub – Ebu Talip Mekkî
7- İhyâ – İmam Gazali
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 182]
Hz.Aliâyi ebced-cifirci yapma sapıklıÄı. (s.186)
Soru: Kurâân-ı Kerimâden tefeâül edip, ebcedini hesaplamak caiz midir?
Cevap: Caiz deÄildir, hattâ yerine göre büyük bir vezir de sayılabilir. TaÅköprülüzadeânin âMevzûatüâl-Ulûmâ adlı eserinin âCifrâ maddesinde Åöyle denmektedir: âEbced, bu ümmetin baÅında Hz. Aliâye verilmiÅ. Sonra da Ehl-i Beytâten gelen bir zat bunu bilecek.â Bu açıdan, mülhemûndan olmayanların ebced hesaplarına girmemeleri gerekir. Yoksa, günah iÅlemiÅ olabilirler. Ama, ölüm ve doÄum tarihlerine ebced düÅürmede mahzur yoktur.
Ebcedin aslı vardır ve doÄrudur, tarihen de sabittir. Fakat, bazı mesâeleler vardır ki, -bazı müÅabih hadîsler, ebced ve cevÅen gibi- hakikat oldukları halde, nakledenlerinden dolayı zamanla zaafa uÄramıÅlardır. EÄer kuvvetli kiÅiler rivayet etselerdi, diÄerleri gibi onlar da iÅtihar edecekti. Biz öyle Åeylere inanıyoruz ki, ebced onun yanında çok basit kalır. Kaldı ki, ebcede inanmamanın getirip götüreceÄi bir Åey de yoktur.
CevÅenâe gelince: Sünnî kaynaklarda CevÅenâden bahsedilmiyor, Ama, İmam-ı Gazali, İmam-ı Åazelî ve Bediüzzaman gibi kametlerin tasdik ettikleri bir mesâelede temkinli olmamız, hiç olmazsa sükut etmemiz gerekmez mi? Hz. Aliâye ait mesâeleleri nakledenlerin çoÄunun Åii olması, bu rivayetleri toptan reddetmemizi gerektirmez. İbn-i Hadid, Nehcuâl-Belaga Åerhinde çok önemli Åeyler naklediyor; o söyledi diye, kötünün yanında iyi Åeyleri de reddedemeyiz ya! Ãnemli olan, sünnet-i sahihanın kıstas kabul edilmesidir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 186]
Hz. Peygamber ile Hz.Meryemâin nikahlandıÄı iftirası. (s.197)
Hz. Mesihâi Nefheden âRuhâ
Soru: Hz. Meryemâe Mesihâi nefheden Ruh kimdir?
Cevap: Bütün tefsirler bunu Cebrail (as) olarak ifade ediyorlar. Fakat âyette âRuhâ tabiri kullanılıyor. Bu Ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise, ihtilafın çerçevesini aÅkın ve Efendimizin (sav) ruhunu da içine alacak kadar geniÅtir. Ãünkü Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı, bu itibarla da gözlerinin içine bir baÅka hayalin girmemesi gerekirdi. Ayrıca Efendimiz (sav) de, bir makamda onun kendisiyle nikahlandıÄına iÅaret etmektedir. Bu açıdan da âRuhâ Efendimizin (sav) ruhu da olabilir. Fakat, bu katâi deÄildir, bir ihtimaldir. İhtimaller ise, delillerle takviye edilecekleri anâa kadar katâiyet ifade etmezler.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 197]
ALLAHâa ve Peygambere korkunç iftiralar. (s.221-222)
Temsil Noktası
Hizmetin aslını enbiya-ı izam yapmıÅtır. Ãünkü onlar, Zat-ı Ulûhiyetin zatî cilvelerinin gölgeleridir. Gelen ümmetler ise zıllîdir.
Efendimizâden sonra peygamber olmadıÄı için, gelen evliya ve mücedditler nübüvveti temsil etmiÅlerdir. Efendimizâde hakim olan unsur, bu velilerde de hakimdir. Tıpkı Hz. Davudâda hakimiyet, Hz. Ademâde tevhid hakim olduÄu gibi, ALLAH Rasûlüânde de ferdiyet hakimdir. Her halde, ism-i Aâzam sayılırken baÅta âFerdâ isminin zikredilmesinin sırrı da bu olsa gerek.
Ayrıca, âALLAHâ lafz-ı celâlinin baÅ harfi olan, âElifâ, Ahmedâin de baÅ harfidir. ALLAH (cc), Ahmedâde mütecellidir. Hizmet-i imaniyede bulunanlar, hangi nebinin cemaatinden olurlarsa olsunlar Åeffaf birer ayna hükmündedirler. Onlara bakanlar, aslî olan peygamberlerini görürler. Tahrifden evvelki Hristiyan Hz. İsa (as)âı, Müslüman ise, Hz. Muhammed (sav)âi görür. Bugün, hizmetteki bazı hususiyetlerde evsaf-ı İseviye ne kadar ileri giderse gitsin, evsaf-ı Muhammediye daima hakimdir. Zira Hz. Mesih, bir hadîsin iÅaretiyle âBazınız bazınıza imamsınızâ buyurur. Bu: âBen imam olamamâ demektir. Bugün, devrin getirdiÄi Åartlar ve hizmetin stratejisi açısından, bir yanaÄına vurana öbür yanaÄını çevir, karÅılık verme, sokaÄa dökülmeâ diyorsak, bir maânada bu ruhu temsil gereÄinden dolayıdır. İlerde İnÅaALLAH Muhammedî zemin tam oturacak ve Muhammedî renk bütün renklere hâkim olacaktır.
Åimdilik bu cemaatte mülayemet ve müsamaha maânasına Mesihiyet yönü galip olabilir, o Åeffaf aynada Mesih (as) görülebilir. Bu maânâyı anlamayanlar ve aslı tecellî ile karıÅtıranlar, mesihî ruhun temsilcisine mesih nazarıyla bakabilirler. Bu iltibasa Bediüzzaman Hazretleri bir yerde iÅaret ederek, âEvliya mertebeleri içinde bir mertebe vardır ki, o mertebede Hz. Hızır ile görüÅülür ve buna âMakam-ı Hızırâ denilir. Bu makamdaki bir veli bazen ayn-ı Hızır, yani Hızırâın bizzat kendisi olarak görülebilirâ demektir.
[Fasıldan Fasıla 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 3.Baskı, Eylül 1995, Sayfa 221-222]
FETHULLAH GÃLEN’in KİTAPLARINDAKİ SAPIKLIKLAR 2
Hz.Meryem, Hz.İsa ve Mehdi hakkında asılsız iddialar ve indi teviller. (s.12)
Maamâfih, diÄer annelerde olduÄu gibi, Hz. Meryemâde de embriyolojik safhalar söz konusudur. O da hâmile kalır, karnı büyür ve doÄum sancıları gelince, bir kenar semtte su arkının bulunduÄu bir hurma aÄacının yanına gider ve hamlini vazâeder. Ancak, bu hâmile kalıŠve embriyolojik vetirenin baÅlaması nasıl olmuÅtur? İÅte bunlar, âdetâ birer sır paketi gibidir. Hz. Meryem, karÅısında Cebrâil midir, yoksa zaman üstü husûsiyetiyle Hz. Rûh-u Seyyidüâl-Enââmâın cevher-i hayatı mıdır da ona temessül etmiÅ, o da bu rûhu görünce, heyecan -tabii bedene ve cismâniyete âit olmayan bir heyecan- duymuÅtur. İÅte bütün bunlar bizi aÅan ve âKudretâ dâiresinde cereyan eden Åeylerdir. Evet, Hz. Meryem bir iffet âbidesidir; onun cismânî bir heyecan duyması Åöyle dursun, o en derin bir iffet hissiyle Åahlanıp, karÅısında temessül eden rûha, âsenden ALLAHâa sıÄınırımâ demiÅtir. Ãyleyse burada çok ciddî bir mücerrediyet vardır; yani, bu mesâeleyi esbâb dâiresi içinde ve âtenâsüb-ü illiyetâ prensibiyle izah etmek mümkün deÄildir. Mesâelenin ikinci yanı, âhir zamanda Hz. Mesih Mehdiâye iktidâ edecek ve saflaÅan Hristiyanlık, saflaÅması ölçüsünde (iradî ya da gayr-i iradî) Muhammedî rûhla aynı kaderi paylaÅacaktır ki bu da mebdeâdeki bu sır ve rûhâniliÄin bir uzantısı olsa gerek.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 12]
Eserlerini sarhoÅ olarak yazan veli. (s.27)
Soru: Muhyiddin İbni Arabî, hayatı boyunca vecd ve istiÄraklarını yazdı. Kendine geldiÄi ve yakazaya döndüÄü zaman, bunları neden tashih etmedi? Neden iltibasa müsâit bu mülahazaları olduÄu gibi bıraktı?
Cevap: Bence, evvelâ, büyüklüÄünü ölçemeyeceÄimiz bu kimseler hakkında, hücum ve teÅni yerine daha dikkatli olmak icab eder.
Evet bunların, Åeriatın rûhuna muhalif beyânları karÅısında insanın, âHazret, bunları niçin daha sonra tahkik ve tashih etmedin?â diyesi gelebilir. Ancak, onlar asıl âlemi, vücûd olarak, kendi sekir(sarhoÅluk) ve istiÄraklarıyla yaÅadıkları âlem kabul ediyorlar ve bizim âlemimize döndükleri veya diÄer bir tabirle, kendi âlemlerinden ayrıldıkları zaman da uykuya dönmek kabul ediyorlarsa, neyi ve niye tashih ve tahkik edecekler ki!..
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 27]
Gülen’in iki Åirk örneÄi. (s.28-29)
KeÅif ve Keramet Ãzerine
Nebinin mucizesi nasıl haksa, velinin kerameti de öyle hak ve gerçektir. Ehl-i Sünnetâin inancı bu merkezdedir.. bu merkezdedir ve bu husus yüzlerce-binlerce vakâayla teâyid görmüÅtür. Mucize ve keramet ve keÅif arasındaki farklar, tasavvuf ve bir kısım kelâm kitaplarında mevcuttur. GeniÅ bilgi için oralara müracaat edilebilir.
Yaygın olan bir kanaate göre, ehlullaha ilk defa inkiÅâf eden, kabirlerdeki insanların ahvalidir. Ve bu, eÅyanın perde arkasına atılan adımların ilki sayılmıÅtır. Tabii, avam-ı halk içinde çok ileri bir seviye sayılır. Oysaki muhtemelen âlem-i berzaha âit keyfiyetler ve keÅifler anlatılırken hep, bunların çok da mühim Åeyler olmadıÄı vurgulanmak istenmiÅ ve ihtimal böyle bir ölçü de iÅte bunun için konulmuÅtur.
İkinci derecede ehlullaha inkiÅâf eden Åey onların, gönülden geçen Åeyleri okumaları ve onlara muttali olmalarıdır.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 28-29]
Gülen’in diÄer bir Åirki. (s.28-29)
Evliyaullahâın İlk KeÅfi
Dünyada geleceÄi ve geçmiÅi gören bazı evliyaullahın ilk keÅfi, kabir âlemine muttali olmaktır. Ãlünün mezara konulmasıyla berzah âlemi baÅlar. Bize göre bu bir kabir âlemidir. Görenlerin görüÅüne arz edilmiÅ olması hasebiyle de o âleme biz misal âlemi diyoruz.
Esasen misal âlemi, eÅyanın ilmî vücutlarının tecelli âlemidir. Bu hayat, kudret ve kaderin içine girince dünya hayatı gibi bir hayat oluyor. YaÅandıktan sonra, plân ve program sanki yine arÅivde duruyormuÅ gibi geliyor. İÅte, evliyaullahın nazarı bunlara ulaÅır. Bu konuda, Åah Veliyullah Dehlevîânin âHüccetullahiâl-BaliÄaâ adlı eseri ile, Mevlânâ Åiblîânin Asr-ı Saadet serisinin 1 ve 2. cildinin Miârac bölümünde geniÅ malûmat bulmak mümkündür.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 28-29]
Fethullah Åirki iÅlemeye devam ediyor. (s.37-38)
Kabirlerin KeÅfi
Velilerin menkıbelerinin anlatıldıÄı eserlerde, kabirlerin keÅfinden bahsedilmektedir. Hatta Ehlullaha ilk inkiÅâf eden Åeyin kabirlerin keÅfi olduÄu söylenmektedir. Bunu Åu Åekilde anlamak lazımdır. ALLAH dostlarına gösterilen, açılan o kadar gizli hakikatler vardır ki; onlardan bir tanesi de, -belki velayetin ilk basamaÄı- kabirlerin keÅfidir. Dolayısıyla mezarın içini, daha doÄrusu âlem-i berzahta olup biten Åeyleri bir ehl-i keÅfin müÅahedesi, çok ileri bir seviye deÄil sadece iÅin baÅıdır.
Yine velilerin, insanın içinden geçen Åeylere -ALLAHâın izni ile- muttali olması ve söylemesi, âintak-ı biâl-hakkâ Åeklinde olup, farkında olmadan, onları ALLAHâın konuÅturmasıdır. Bu sezme Åeklinde de olabilir. Onlar muhatablarının zihinlerinden geçen düÅünceleri sezer ve üstü kapalı bir Åekilde ifade ederler. Ve anlatılanları ancak ilgili Åahıslar anlayabilir. Aynı rûh haleti içinde olmayanlar ise konuÅanı deli-divane zannederler.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 37-38]
Gülen’in mesnedsiz uydurmaları. (s.171)
Belhum Edal
âÃlâike kel enâami belhum edalâ âyeti:
1. Dünyevî zevkleri tatma ve lezzetleri yaÅama açısından onlar, hayvan gibi veya onlardan daha aÅaÄıdırlar.
2. Bir rivayete göre ALLAH (cc) ahirette bütün hayvanları bir tek nevâ (tür) olarak yaratacak ve onlar o Åekilde Cennetâten lezzet alacaklar. Ama, kâfirler o zevkten dahi mahrum kalacaklar, maânâsına gelir.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 171]
Fethullah , M. Arabiânin Åirklerini örtmeye çalıÅıyor. (s.309-310)
Firavun Hakkında Mülâhazalar
Soru: Firavun denizde boÄulduktan sonra askerlerinden ve tâbilerinden geri kalanlara ne olmuÅ?
Cevap: Tevratâa göre Firavunâun ölümünden sonra Hz. Asiye ve aÄabeyi, Firavunâun amca çocukları, ordu kumandanları ve askerlerinin büyük bir kısmı imân etmiÅlerdir. Firavun topluluÄunun Åerirleri, iÅ baÅından kovulduktan sonra, Kıptî kavmi arasında Hz. Musaânın tebliÄ ettiÄi din hızla yayılmıÅtır. Zaten Firavunâu hezeyana sevkeden de buydu ki, sihirbazların Hz. Musaâya imân etmesi onu çileden çıkartmıÅtı. Ayrıca bu hâdise, zamanlama açısından da tam bir Nebi firasetini göstermektedir.
Muhyiddin-i Arabî yorumlarında Firavunâdan farklı bahseder. Bunlar vecd ve istiÄrak insanıdırlar. Gaybî ve objektif olmayan müÅahedelerini, bütünüyle teâvile memur olmadıkları halde teâvil edebilirler. Oysa böyle bir teâvil iÅi, onların üstünde bulunan insanlara âittir. Bu yüzden de, bilmedikleri, görmedikleri ve tanımadıkları bu insanlar hakkındaki teâvilleri isabetli olmayabilir.
Buna benzer bir hata da, kendi nurunu Hatemüâl-Enbiyâânın nurundan daha parlak gördüÄünü ifade ettiÄi yerde müÅahede edilir. Bu bir hatadır. Hazret kendi nuruyla muhat olduÄu için, nuru gözlerini kamaÅtırdıÄından ve daha uzakta ve kendi nurundan daha parlak olan nebi nurunu daha zayıf görmüÅtür. Bunu bir misalle daha açık bir Åekilde Åöyle izah edebiliriz: Gökte herhangi bir yıldız güneÅten 20 kat daha büyük ve parlak olabilir. EÄer o yıldız güneÅin yerinde bulunsa, GüneÅ Sistemiândeki bütün gezegenler buharlaÅır ve yok olur. Ne var ki, bu yıldız bize çok uzak olduÄundan ıÅıÄı da daha zayıf gelir. Åimdi bize sorsalar âGüneÅ mi daha parlak bu yıldız mı?â VereceÄimiz cevap elbetteki âGüneÅâ olacaktır. Ãünkü biz onun nuruyla muhat bulunuyoruz. İÅte Hazretin durumu da aynen böyle olsa gerek…
Bu hususta hatıra Åu da gelebilir. Bugün nursuz pek çok insan bunu anladıÄı halde bu büyük zâtlar bunu nasıl anlayamamıÅlar? Bu bizim anladıÄımızdan deÄil, anlayanlardan naklettiÄimizdendir.
Biz de kendi müÅahedelerimizle baÅ baÅa kalsaydık aynı hatayı iÅleyebilirdik.
Ledünniyata âit mevzular ciddi bir tecrübe sahasıdır. Bizim mesleÄimiz herkesi kabullenme mesleÄidir. Onun için Muhyiddin-i Arabî ve İmam-ı Rabbanî gibi büyük zatları tenkid etmek ve onların kritiÄini yapmak bize düÅmez.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 309-310]
Fethullahâin Hz. Ebubekirâe iftirası. (s.312)
Vücûdumu O Kadar Büyüt ki…
Hz. Ebu Bekirâe isnat edilen böyle bir söz var: âYa Rabbi vücûdumu o kadar büyüt ki, cehennemi ben doldurayım. Oraya bir baÅkası girmesin..â Bu sözün Hz. Ebu Bekirâe isnadı oldukça zayıftır. Bazıları da aynı ifadenin Beyazid-i Bistamîâye âit olduÄunu nakletmektedirler. Ãstad Bedîüzzamanâın Tarihçeâsinde de benzeri bir ifadeye rastlanır. Gerçi Tarihçeâdeki bu ifade, ayniyle, Ãstadâa âit midir, deÄil midir bilemeyeceÄim? İhtimal ki onun söylediÄi bu meâldeki bir sözü, EÅref Edib o üsluba ifraÄ etmiÅti. Her ne Åekilde olursa olsun, aynı maânâya gelen bu ifadeyi Bedîüzzaman da kullanmıÅtır, diyebiliriz. Ne var ki, bütün bunlardan, bu Åahısların cehennemi hafife aldıkları maânâsını çıkarmak da fevkalade yanlıÅtır. Bunlar ve benzeri ifadeler, belli Åartlar altında ve belli hallerde (buna tasavvufî maânâda sekir hali dememiz de mümkündür) söylenmiÅ sözlerdir ve umûmi kanaati aksettirme gibi bir mülâhaza da söz konusu deÄildir.
[Fasıldan Fasıla 2, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 1.Baskı, Ekim 1995, Sayfa 312]
Tasavvuf diniânin meczup velileri. (s.6)
Halk arasında, âher yerin bir delisi, bir de velisi vardırâ Åeklinde bir kanaat mevcuttur. Bunun ne denli doÄru olup olmadıÄını bilemiyoruz ama, tarihe baktıÄımızda bunun pek çok misalini görebiliyoruz. Mesalâ; Hazret-i Ãftâdeânin yanında meczup bir insan, Ahmed Åazelîânin yanında baÅka bir meczup vardır. Bunlardan baÅka bir de halk tarafından kabul görüp saygı duyulan, Somuncu Baba, DerviÅ Ali Baba, Ayakkabıcı Baba, Nalbant Ahmed Efendi.. gibi insanlar bulunuyor. Bütün bunlar, bulundukları devirde halk üzerinde koruyucu melek olmuÅ ve âdeta Hızır gibi onların yardımına koÅmuÅlardır.
[Fasıldan Fasıla 3, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 5.Baskı, 1998, Sayfa 6]
Fethullah Gülen kahinlere inanıyor. (s.14)
Tarihî Tekevvünler
Büyük tarihî tekevvünler birden gerçekleÅmez. Onların geliÅtiÄi belli bir vetire ve belli süreler vardır. Mesela; bu büyük oluÅumların biriyle alâkalı bazen bir müjdenin verildiÄini duyarsınız. Efendimiz (s.a.s)âin gelmeden önce, â570âde bir insan çıkacak ve nuru bütün dünyayı kaplayacakâ diye müjdelerin verilmesi gibi.. oysaki 570 olur, 610 olur, hatta 630 olur, henüz beklenildiÄi ölçüde herhangi bir zuhur ve tecelli söz konusu deÄildir. Aslında bu zuhur beklenildiÄi zaman deÄil, belki daha ilerde olacaktır.
[Fasıldan Fasıla 3, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 5.Baskı, 1998, Sayfa 14]
Gülen : Bir reklam, bir Åirk. (s.14)
Aynı Åekilde, 1876âda Åarkâın yalçın kayalıklarından bir ateÅ-pâre zuhur edeceÄi ve Din-i Mübîn-i İslâmâı yeniden gönüllerde ihyâ edeceÄi bazı ehl-i keÅif tarafından müjdelenmiÅtir. Oysaki müjdelenen zat, o tarihte henüz dünyaya teÅrif etmiÅtir. Misyonunun tamamlanması gelecek yıllarda gerçekleÅecektir. Evet, çekirdekte aÄaç, damlada derya görülür ve müjdelenir. AÄacın tam büyümesi, deryanın bütünüyle ortaya çıkması ise, zamana baÄlıdır; belli bir sürenin geçmesine vabestedir. Ãyleyse kuluçka sabrıyla zamanın çıldırtıcılıÄına karÅı beklemek icap eder.
[Fasıldan Fasıla 3, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 5.Baskı, 1998, Sayfa 14]
RaÅit Halifeler nurcuları ziyarete geliyormuÅ! (s.217-218)
Tahiri Mutlu
Hz. Bediüzzamanâın hizmet anlayıÅına göre; eÄer bir beldede onun bir talebesi varsa, orası, İslâm düÅüncesi hesabına fethedilmiÅ demektir. Demek ki o kendine çıraklık yapan hemen her ferdi, âhimmetim milletimdirâ diyen insanlar konumunda kabul ediyor. Aslında bu anlayıÅta ve bu düÅünce istikametinde yapılacak hizmetler, bizden hem ALLAHâın hem de Peygamberin (s.a.s) beklediÄi hizmetlerdir. Evet, ben de bu düÅünceye gönülden katılarak diyorum ki: ArkadaÅlarımızdan herhangi biri, bir beldeye gittiÄinde orada tam merci olmalı ve bütün karanlıkları parçalayacak bir performans sergilemeli.. duygu ve düÅünceleri ıÅıÄa garkedecek bir misyon ortaya koymalı ve çevresinde hemen yüzler, binler halelenmelidir -ve inÅâALLAH öyle olur- Bu ise ancak, Sahabenin ilkleri gibi, dâvâyı hayatının gayesi bilmekle gerçekleÅecek bir husustur.
Konuyla alâkalı bir hatıra nakledeyim size: Kitaplar ilk defa baskıya gireceÄi dönemde Ãstad, saÄa-sola hem de 50-100 lira gibi küçük bir para bulmak için adam gönderiyor. Tahiri Mutlu -makamı cennet olsun- bunu duyuyor ve koÅa koÅa köyüne gidiyor. Köy meydanında bütün mülkünün satılık olduÄunu ilan ediyor, arazisinin bir kısmını haraç-mezad satıyor.. satıyor ve parayı sevine sevine getirip Ãstadına teslim ediyor. Sadece o mu? Elbette hayır. Hulusi Efendi, Hüsrev Efendi, Mustafa Gül.. ve diÄerleri hep aynı duygu ve düÅünceyi paylaÅırlar. Demek ki onlar, öyle samimi ve öyle bir safvet içinde idiler ki, bunu hayatlarının gayesi biliyor ve o uÄurda hırz-ı can ediyorlardı. Gün geliyor bu safvet, onları ilklerle buluÅturuyor. Biri, gecenin geç saatlerinde teksir makinesinin kolunu çevirirken, âHasbî Rabbî cellALLAH, mâfî kalbî Äayrullah, Nur Muhammed sallâllahâ diyor. Tam o esnada birden kapı açılıyor ve içeriye RaÅid Halifeler giriyor, âDevam edin, bizler sizinle beraberizâ diyorlar.
[Fasıldan Fasıla 3, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 5.Baskı, 1998, Sayfa 217-218]
Bir rahibin ruhunun cesedinden ayrılarak gezdiÄi yalanı (s.78)
Fransızca Le Monde La Vie adlı derginin Mart 1963 sayısında, -eÄer Hristiyanlık propagandası maksadı taÅımıyorsa- bir rahibin baÅından geçen Åöyle bir hâdise anlatılmaktadır: Bu rahip, bir grup çocukla gezmek için İsviçre daÄlarına gittiÄinde yolda uyur. Kendine geldiÄinde, Åuurlu bir Åekilde vücudundan uzaklaÅtıÄını ve kollarını oynatamadıÄını farkeder. Kısa zamanda duruma alıÅınca daÄların üzerinden uçmaya baÅlar. Ãocuklar aklına gelince, yanlarına gitmek ister ve gider; sonra eÅini hatırlar ve kendini Åehirde eÅinin yanında bulur. Kendisi hareketlerini bizzat izlerken, onu kimse görmez. Ardından anî bir rahatsızlık hisseder ve kendisini vücudunun içinde bulur; artık geri dönmüÅtür. Sonra, gördüklerini bir bir anlatınca herkes hayrete düÅer. Bu olay, İngiltere’de araÅtırılıp, doÄruluÄu kabûl ve teslim edilmiÅtir.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 78]
âVeliler aynı anda iki yerde görülebilirâ yalanı (s.79)
Ruh, kendi zâtında maddî kılıfı olan ceset gibidir. Mânevî kılıfı da, âdeta misâlî bedendir. Ehlullah temessül ettiÄi zaman, bu ikinci bedeniyle aynı anda beÅ on yerde görülebilir. Meselâ onları hapishanedeyken, sabah namazında camide ve aynı zamanda Kâbe’de tavafta görebiliriz.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 79]
âAbdülhamit hiç hacca gitmediÄi halde Kaâbede görüldüâ yalanı (s.79)
Abdülhamid Cennetmekân Hazretleri hiç hacca gitmediÄi halde, onu hacda gördüklerini yeminle söyleyenler vardır. Hattâ, âGeldi ve Åu evde kaldıâ diyenleri dinlemiÅtik. Halkımız arasında, âFalan muharebede, falan velî gelip yardımda bulunduâ Åeklinde çok hâdiseler de anlatılmaktadır.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 79]
âVelinin pilotun yanına binip yardım etiiÄiâ yalanı. (s.79)
UzaÄa gitmeye gerek yok; Kıbrıs çıkartmasında falan velî zâtın, pilotun yanına oturup, âEvlâdım, bombaları Åuraya, Åuraya bırakâ diye rehberlik ettiÄi söylenir. Fakat, hakikî vücutları nerde ise, nerede kendinden geçip vücudu mevhibe-i Rabbanîyi kazanmıÅ, lâtifeleÅmiÅ ve incelmiÅ ise, kendileri gerçekten oradadır. Bunun dıÅında misâlî bedenleriyle, aynalar içinde görülen misâlî Åekiller gibi deÄiÅik yerlerde görülebilirler.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 79]
âVelilerden âabdalâ sınıfı Åu anda iki yerdedirâ, yalanı. (s.79)
Ehlullahtan âabdalâ sınıfı içinde bulunanlar, Åu anda diyelim camidedirler; ama aynı anda, Efendimiz (sav)’in huzurunda bulunurlar. Kâbe’dedirler, ya da bir yerde irÅadla meÅgûldürler. Farkına varılsa, el atılsa, eliniz bellerinden öbür tarafa geçiverir. Ãünkü, elinizin deÄdiÄi, ne onların asıl vücududur, ne de ruhlarıdır; belki, akıcı ve ruha kılıf olmuÅ misâlî bedenleridir ve onlar temessül halindedirler.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 79]
âEvliyaullah, gelecekten haber verirâ, yalanı. (s.81)
Evliyâullah, ilmini ALLAH (cc)’a havale etmek suretiyle gelecekten haber vermiÅlerdir. En baÅta Ãstad-ı Küll, Kâinatın Fahri Efendimiz (sav)’in bu türden haberleri çoktur. Evet O, kıyâmete kadar zuhur edecek hâdiseleri bir televizyon ekranında seyrediyor gibi ümmetine bir bir takdim buyurmuÅtur. Hz. Ali-Hz. Zübeyr Vakâası (Cemel SavaÅı), Hz.Osman’ın Åehadeti ve Hz. Fatıma’nın vefatı, haber verdiÄi hâdiselerden sadece bir kaçıdır.
[İnancın Gölgesinde 1, Fethullah Gülen, Nil Yayınları, 8.Baskı, 1996, Sayfa 81]
Muhyiddin b. Arabiânin Åirkleri. (s.83)
Muhyiddin b. Arabî, Osmanlı Devleti’nin kuruluÅundan bir asır önce yaÅamıŠolmasına raÄmen, Edirne kütüphanesinde bulunan ve Efranî tarafından tercümesi yapılmıŠolan âÅeceretüân-Nu…
Fethullah’a Peygamberin amcası Hamza yardım etmiÅ! (Zaman Gazetesi)
“Ankaraâdan İstanbulâa geliyoruz… ‘Kartal civarına kadar geldik. Hava hafif hafif yaÄıyordu. Oralarda çukurca bir yer varmıÅ; tam biz oraya yaklaÅmıÅtık ki, yaÄmur olanca hızıyla Åiddetlendi. Rampanın dibine indiÄimizde de bujileri su aldı ve araba stop etti. Bir-iki dakika içinde su kabardı ve bizim arabayı yüzdürmeye baÅladı. Her geçen dakika su daha da kabarıyor ve bir afet halini alıyordu. Ãyle ki kısa bir müddet sonra kalas yüklü kamyonları bile kaldırıp, saÄa sola sürüklemeye baÅladı. Camı biraz açayım, dedim, içeriye dolan su üçümüzü de sırılsıklam ıslattı. Hemen camı kapattım. Elden bir Åey gelmiyordu. Koca otobüs ve kamyonlar dahi suyun yüzünde adeta saman çöpüne dönmüÅlerdi. Hatta onlardan birkaçı, saÄımızdan, solumuzdan geçerken ‘Geçen sene burada bir sürü taksi sürüklendi gitti.’ diyerek moralimizi de bozdular… Ya araba kıyıdaki bariyerlere vurur da parçalanırsa; halbuki emanet.. durmadan bunları düÅünüyorum… Bir ara baktım büyük bir kalas bize doÄru geliyor. Aklımdan, Åu kalas bizim ile sütre arasında dursa hiç olmazsa araba kıyıdaki sütrelere çarpmaz diye düÅündüm ve tam o esnada arkadaÅlara ‘dua edin’ dedim. Kendim de ‘Ya Seyyidena Hamza! Ya Seyyidena Hamza!’ diyerek o yüce ruhu, imdadımıza göndersin diye Cenab-ı Hakkâa dua ettim. Ãzerimize doÄru gelmekte olan kalas, yanımızdan geçerek gözden kayboldu… Ve hayrettir selin mecrası birden deÄiÅti, hızı da azaldı… Olayın Åahitleri var. Bu deÄiÅikliÄi ve birden selin hızının azalmasını fiziki kanunlarla izah imkansız. Hiçbirimizin Åüphesi kalmadı ki, Cenab-ı Hakk o mukaddes ve yüce ruhu istihdam buyurdu ve yardımımıza gönderdi… ”
[Küçük Dünyam 2, Zaman Gazetesi, 28 Kasım 1996]